Aylık arşivler: Eylül 2009

Zaman kazandıracak öneriler – 1

Time-ManagementBazen günde kazanacağınız birkaç dakika bile çok önemli olabiliyor. Bu yüzden zaman kazanmaya yönelik herşey çok kıymetli. Bazı küçük ayrıntılar ne farkeder denerek önemsenmediğinde zaman kaybına neden oluyor. İşte böyle sizlerinde bildiği şeylerden bir demet zaman kazandırıcı öneri hazırladım.

1. Hergün bir süreliğine kimseye kapıyı açmayın, konuşmayın ve telefonunuzu kapatın. Sadece önceliklerinize konsantre olun.

2. Yazın. Yapmak istediklerinizi, kızgınlıklarınızı, düşüncelerinizi yazın ve stresinizi böylelikle azaltın.

3. Yapılacak ayak işlerini listeleyin. Aidat, kira ödeme, hotmail kontrol vb. görebileceğiniz bir yere koyun.

4. Delege edin! Herşey ikendiniz yapamazsınız. “En iyi ben yaparım” düşüncenizle bir yere varamayacağınızı fark etmenin zamanı geldi.

5. Haftalık alışverişi, günlük yazacağınız yazı miktarını vb. standardize edin. Düzen zaman kazandırır.

6. 5 dakikada yada daha kısa sürede yapacağınız işleri sıralayın. Email kontrolü, X’i aramak, banka kontrol vb. Boş vakitlerinizde bu listedekileri yapmaya çalışın.

7. Öncelik verin! Bazen 20 tane anlamsız işi yapmaktansa bir tane önemli işi yapmak yeğdir. Mutlaka işlerinizi önceliklendirin.

8. Belirli şeylerin stoğunu yapın. İşyerinde kağıt, zarf, evde deterjan, kalem vb. Hem para hemde zaman kazanısınız.

9. Bir dosya hazırlayın.(Hem bilgisayarda hemde evde) Bu dosya okunacaklar dosyası olacak. Okumak istediğiniz şeyleri bu dosyaların içine koyun. Ve örneğin doktorda sıra beklerken bu dosyanızı okuyun, yada işten ço bunladığınızda bilgisayarınızdan bu okunacak şeyleri okuyarak biraz kafanızı dağıtın.

10. Benzer işleri birlikte yapın. Örneğin telefon görüşmesi yapacaksanız tüm aramalarınızı aynı anda yapın. KDV fişlerinizi aynı gün içinde yazmaya çalışın.

11. Yaşadığınız şeylerden ders çıkartın ve bazı şeyleri tekrar tekrar yapmaktan kurtulmak için aklınızı kullanın. Eğer anahtarınızı sürekli evde unutup çıkıyorsanız arabayadabir tane koyun.

12. Organize olun! Günlük işlerinizi planlayarak yapmaya araya giren şeylerden uzak durmaya çalışın.

13. Masanızdaki herşeyi önce kaldırın. Sadece o gün ilgilenebileceğiniz şeyler kalacak şekilde herşeyi gözünüzün önünden kaldırın.

14. Telefonunuzu solaksanız sağ tarafınıza, sağ elinizi kullanıyorsanız sol tarafınıza alın.

15. Elinizin altında not tutabileceğiniz bir defter mutlaka olsun.

16. Aynı gün içinde lazım olacak şeyleri masanızda, aynı hafta lazm olacak şeyleri çekmevcenizde, aynı ay içinde lazım olacakları dolabınızda, ne zaman lazım olacağı belli olmayanları uzak bir yerde tutun.

17. Sadece ihtiyacınız kadar kırtasiye tutun. Artık bunları masanızda ve çekmecenizde stoklamayı bırakın.

18. Hergün sabah geldiğinizde masanızın üzerine göz atın ve gereksiz şeyleir yok edin.

Önce kendi yaşantınız olmalı

Yaşadığımız yer, çevremiz yani kültürümüzü tanımlayan her şey hayatımızı birebir etkiliyor. Ve en çok üzüldüğüm şeylerden birisi kültürümüzün pozitif olmayı, kendimizi iyi hissetmemiz için bir şeyler yapmamızı yeterince önermemesi. Her gün çocuklar okullardan, yetişkinler medyadan, alışveriş merkezlerinden, kredi kartı satan bankalardan hayatımızı yönlendirmeye çalışan binlerce mesaj ile bombalanıyoruz. Sürekli birileri, bir şeyleri yap ya da yapma diyor.

Tüm bunlara sevecenlikle başkaldırıp yapılabilecek şeyler var;

Kendi adınıza başarıyı tanımlayın – Sizin için başarılı olmak ne demek? Başkalarının başarı tanımlarını boşverin. Başkalarının mutlu olduğu şeyleri kendinize reçete etmeyin. Zengin olmak vb. klişeleri boşverin. Fiziksel güzellik kadar kültürel güzelliğinde olduğunu düşünün. Bence başarı NASIL yaşadığınız NELERE sahip olduğunuz ve NEYE benzendiğinden ibaret. Başkalarına karşı merhamet, sevecenlik ve yardımseverliğinizden ibaret. Size çok pembe gelebilir ama en zenginler bile bir parça beze sarılarak gittiler unutmayın. Dengeli ve huzurlu bir hayatı yaşayabilme başarısını satın almak kolay değil ki? Kendimizi başkalarının ilgi odağına oturtmaya çalışmaktansa başkalarına yardım edenlerin odağına koymanın yollarını hiç arıyor muyuz? Anlamlı, bir amaca hizmet eden ve geleceğe kalacak bir şeyler yapıyor muyuz? Eğer bunları yapıyorsanız benim kitabımda BAŞARILISINIZ.

Birgün öleceğinizi bilin. Bizim kültürümüz “hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi ibadet et” derken “çalış” kelimesini iş yapmak olarak algılar. Aslında bu “her konuda gayret göster” anlamına gelir, sürekli para kazanmak için elinden geleni ardına koymamayı kast etmez. Küresel ısınmayı, depremi göz ardı ederek sanki hiç biri gerçekleşmeyecekmiş gibi vurdum duymaz olmamak lazım. Önemsiz olan bir çok şeye gösterilen ilginin sadece onda biri bile bir çok şeyi değiştirecek gücün sizde olduğunu gösterir. Bir an önce öleceğinizi kabul ederek hayatınızı daha anlamlı bir hale getirmeye başlayın.

Geçmişi bırakın geleceğe bakın – Geçmişi kabullenmek ve onunla yaşamayı öğrenmek gerekiyor. Sürekli hesabını tuttuğunuz bir geçmiş geleceğe yolculuğunuzda size ayak bağı olur. Eğer geçmişinize baktığınızda hayatınızla ilgili olumsuz şeyler görüyorsanız artık gelecekte yapmanız gereken iyi şeylerin farkındasınız demektir.

Düşünün – Birilerini söyledikleriyle, yapın ve yapmayınlarıyla ilerlemektense düşünün. Okuyun, tartışın, yazın. Hayat hikayenizi çocuğunuz için yazın. Sizin hayatınızı değiştiren olayları, kişileri yazın. Yaptığınız ve yapmak istediklerinizi düşünün. Nasıl yapacağınızı düşünün. Diğer insanları ve yaşamlarını düşünün. Sizin o hayatlar için neler yapabileceklerinizi düşünün.

Kendi kültürünüzü yaratın – Sevdiğiniz insanlarla beraber bir arada mutlu bir hayat yaşamanın yollarını keşfe çıkın. Kopyalanmış hayatların defoları ve kusurlarıyla kendi hayatlarınızı kirletmeyin. Yaşadığınız hayatı anlamlı kılacak kendi yaşamınızı kurun!

Resim : Yaşam Çiçeği – http://en.wikipedia.org/wiki/Flower_of_Life

Herkes kitap yazmak ister

Bir şeyi sevmekle bir şey yapma fikrini sevmek ayrı şeyler. Klasik müziği romantik bulup sürekli dinlemek başka bir şey bir şeyler çalmak ya da bestelemek başka birşey. Yıllardır çevremden kitap yazsana baskısı yaşayan bir insanım. Bence bunun nedeni herkesin kitap yazmak istemesi, ne yazacağım sorusuna çoğu zaman yanıt bulamaması, kendisinde o yeteneği görememesi ya da çok okuyan biriyse “henüz doğru konuyu yakalayamamış” olmasıdır ki, bunu yapabilecek birini gördüklerinde hemen onun yapmasını isterler.

Amerika’da yapılan bir araştırmada Amerika’lıların %81’inin kitap yazmak istediği ortaya çıkmış. Bence gerçekten enteresan bir sonuç. Bu kadar insan neden kitap yazmak ister ki? Para kazanmak, ölümsüzlük, faydalı olmak, fark yaratmak…

Çocukluğumda yaz dönemlerimi Ankara’da DOST Kitabevinde ağabeyimin yanında geçirirdim. Tüm gün kitapların arasında dolaşır birileri çalmasın diye gözcülük yapardım. Tabi bu arada binlerce kitabı çeşitli vesilelerle karıştırma ve bir çoğunu okuma fırsatım olmuştu. Gün içinde bir çok yazar gelir gider, yapılan sohbetlerin içinde bende olurdum. Bu yüzden kitap yazmanın kolay olmadığı gibi yazsanızda işin bitmediğini o yaşlarda öğrenmiştim.

Bir kere para kazanmak için kitap yazanlar ya da yazdıklarını binlerce insanın okuyup çok takdir edeceğini sananlar yanılıyorlar. Para kazanma ve takdir görme hem çıkardığınız eser ile, hem de geçmişinizle ilgili. İlk kitabında mucizeler yaratan istisnalar yok değil ama o beklenti ile yola çıkmakta hayal kırıklığı yaratabiliyor.

Aslında yazar olmak dediğinizde ana konu “hayatınız” olarak geliyor aklınıza. Kendi hayatımı ve yaşadıklarımı yazsam ama çok şey çıkar diyorsunuz. Bir kesim ise belirli bir konuyu derinlemesine araştırıp o konuda çok güzel bir referans noktası olabiliyor. Bazıları hayal güçleri ile yarattıkları sanal dünyalarda yepyeni hayatlar, aşklar, uzay gemileri yaratıp sizi başka bir maceraya sürüklüyorlar.

Diyelim ki kitabı yazdınız ya sonrası?

Bir arkadaşım kendi çabalarıyla bastırdığı bir kitap yazmıştı. Kitabının yayınlanmasını takiben giyimini, konuşma tarzını ve hatta sigaradan pipoya geçerek hemen hemen tüm tarzını değiştirmeye çalışmıştı. Komikti ama o böyle istiyordu.

Başka bir tanıdığım “eğer bir konuda kitap yazacak kadar bilgin varsa o konuda yorum yapan insanlara tahammülün giderek azalır” demişti. “Bilgi arttıkça tahamül azalır, olur olmaz konuşmalar ve bilgiçliklere dayanamaz olur insan. Üstelik o konuyu bilen olarak saygı duyulmasını beklersin, onore edilmek istersin.“ demişti. Demek ki insan egosu hep devrede.

Yazmayı seviyor ve karşılığını beklemeden yazmak sizi tatmin ediyorsa yazdığınız yazılar bir gün sizi ödüllendirecek, onore edecektir. Eğer birilerinde bir gülümseme, bir farkındalık yaratıyorsanız ne mutlu size.

Ama kitap yazmak bir hız koşusu değil bunu hiç kitap yazmamış olsamda çok iyi biliyorum. Kitap yazmak bir maraton koşusu. Doğru idman, beslenme ve konsantrasyon ile sizinde koşabileceğiniz bir maraton.

Bende kitap yazma fikrini çok seviyorum umarım bir gün beceririm.

Bu ülkenin neye ihtiyacı var?

turk_bayragiBu ülkede Kurtuluş Savaşı’nın yaklaşık 80 yıl önce bittiğini düşünenler yanılıyorlar. Savaşlarda gerileyen, yenilmeye başlayan taraf strateji değiştirir. Belki geri çekilir, belki yenilmiş gibi yapar ama savaş bir kez başladımı kolay kolay bitmez.

Kurtuluş Savaşında “eli silah tutan ve tutamayan” herkes savaşa çağırılmış. Hatta köy köy dolaşılıp zorla alınanda olmuş, alınan kadar kaçanda olmuş. Fakat Kurtuluş Savaşı’nın birinci bölümünü zafer ile kapamışız.

Eli silah tutanlar kazandık diye silahlarını bırakmamışlar, yeni bir ülke kurmak için adımlar atılmış, devrimler yapılmış, Cumhuriyet kurulmuş. 2. aşamayıda başarıyla geçmişiz.

Tüm bunlar esnasında tek bir soru sorulmuş “Bu ülkenin gerçekten neye ihtiyacı var?” ve “Biz bu konuda ne yapabiliriz?”

Ya sonra?

Atatürk’ü kaybetmenin ardından bu soruları sormak yerine başkalarının bize neye ihtiyacımız olduğunu ve ne yapmamız gerektiğini dinler olmuşuz. Gel gör ki giderek sessizleşmişiz, sadece dinler olmuşuz.

Bu ülkenin neye ihtiyacı var sorusunu tekrar yüksek sesle sormak ve kendimce yanıtlamak istiyorum;

Yol, su, elektrik, altyapı vb. şeyleri söylemeyeceğim. Bence onları da var edecek daha temel şeyleri söylemeye çalışacağım

Bu ülkenin okuyan, okuduğu için yazan, yazdığı için düşünen insanlara ihtiyacı var. Rakı masalarında ulvi sözlerle hayali kurtarılmalara değil.

Bu ülkenin sağlık ve sıhhatine önem veren, çevresininde önem vermesini sağlayan insanlara ihtiyacı var. Doktor, gazeteci herkesin diş sağlığından, sigara içmemeye kadar örnek teşkil edecek davranışlarda bulunmasına ihtiyacı var.

Organ bağışı, hayvan barınaklarına destek, kan vermek gibi hayatı ve yaşamı destekleyen kampanyalarda aktif rol alan, ancak bunlarla vicdanını rahatlatmayıp hep daha fazlasını yapmaya çalışan insanlara ihtiyacı var.

Askere nasıl gitmem diye takla atmayıp, bir gün bu ülkeyi savunmak zorunda kalırsam ne yapmam gerektiği öğrenmeliyim ve bende diğer tüm Türk erkekleri gibi bu yoldan gururla geçmeliyim diyen insanlara ihtiyacı var. Çünkü diğerlerinden çok var.

Bilgisini paylaşan, paylaşmayı isteyen, faydalı olmayı amaç edinmiş ilkeli insanlara ihtiyacı var.

Çaresizlikten ağlamak yerine umudu hedef edinen, arabeski milli marşı yapmamış, dinç, güçlü ve vatansever insanlara ihtiyacı var.

Ahlakı sadece din kitaplarında yada ilköğretimde bırakmayan, yaşamını etik ilkelere dayandırarak dürüst olma cesaretini gösterebilen insanlara ihtiyacı var.

Kendi konularında dünyayı takip eden, güncel, teknolojiyi en iyi şekilde kullanıp en iyi şekilde işini yapmaya çalışan, teknolojiyi bir tehdit değil aksine daha iyi kullanabilme eksikliğini hisseden insanlara ihtiyacı var.

Bu ülkenin laf salatalarına değil, gerçekten değer katacak, faydalı olacak şeylerle vaktini dolduran insanlara ihtiyacı var.

Bu ülkenin parmakla gösterilen, başarıları herkes tarafından takdir edilen, parlak ve keskin zekamızı kurnazlıklarla değil farklılık yaratan başarılarıyla gösteren insanlara ihtiyacı var.

Özgüveni yüksek, korkmayan, odaklanabilen, sevgi ve saygı kelimelerinin anlamlarını bilen insanlara ihtiyacı var.

Henüz silah bırakmak için çok erken. Hak ettiğimiz yaşamı ve itibarı elde edebilmek için daha çok çalışmamız gerekiyor.

Bu ülkenin hepimize ÇOK ama ÇOK ihtiyacı var.

İşyerinde söyleyemediklerimiz

Bazen dilimizin ucuna gelmesine rağmen kendimizi tutup söyleyemediğimiz sözler vardır. Yanlış anlaşılmaktan, karşımızdakileri üzmekten veya bulunduğumuz ortamda aykırı gözükmekten korkarız. Sonuçlarına katlanmaktansa söylememeyi tercih ederiz. Belki söylememiz gereken yerde söylemeyiz ama kendimize ve karşımızdakilere güvendiğimiz bir ortamda er geç ağzımızdan kaçıverirler.

Kolay kolay söyleyemeyeceğimiz sözler;

  • Ne demek istediğini anladım ve saçmasapan olduğunu düşünüyorum.
  • Yeterince yeteneğe ve vizyona sahibim. Böyle şeylerle vaktimi harcama.
  • “Yapmayacağım” ya da “Yapmıyorum”
  • Gerçekten Türkçe konuşuyor gibisin ama anlamıyorum seni.
  • Kendini rezil etmek için özel bir çaba harcıyorsun.
  • Sizinle toplantı yapmak istemiyorum, hiç iş çıkmıyor, sadece zaman kaybı.
  • Sana güvenmiyorum.
  • Sen olmasan çok daha rahat olacağım ve işimi rahat yapacağım.
  • Seni anlamamaları seni büyük yapmaz.
  • Senin bizden fazla biliyor olman seni daha iyi yapmaz.
  • Neden senin dediklerin hiç aklımda kalmıyor?
  • Ben önyargılarıma güvenirim ve seninle ilgili kötü mesajlar alıyorum.
  • Gerçekte problemin ne?
  • Seninle benim gerçeklerimiz tesadüfen eşleşiyorlar.
  • Seni seviyorum. Bana genç ve aptal olduğum günleri hatırlatıyorsun.
  • Neden bütün aptallar beni buluyor?
  • Teşekkürler. Sadece size ait olan bu bakış açısı ufkumuzu genişletti.
  • Benden daha iyi yapabileceğini biliyordum, tebrikler.
  • Hayır ve kesinlikle hayır.
  • Teklifiniz çok güzel ama gayri ahlaki veya kanuni bir iş yapamam.
  • Git kendin yap.
  • Yalan söylüyorsun.
  • Abartma yahu.
  • Sen gerçekten aptalsın.

Bazen içimize dert olur bu sözler bazen bir yolunu bulur söyler rahatlarız. Doğrusu nedir derseniz, bilmem. Neyi, kime, ne zaman ve nasıl söylediğiniz çok önemli. Bir klişe olarak ne söylerseniz söyleyin karşınızdakinin anlayabildiği kadarı önemli olacağı için kantarın topuzu sizde.

Yönetenlere öneriler

yoneticilere

Sözlerim sadece kartvizitlerinde yönetici ibaresi olanlara değil. Bir öğretmenseniz öğrencilerinizi, bir pilotsanız uçak mürettabatını, bir basketbol koç’u isenin takımınızı, ev kadını iseniz evinizi yönetmek zorundasınız. Aslında herkes belirli zamanlarda ve yerlerde yönetici oluyor.

1.Sinerji yaratın. Söylemesi kolay dediğiniz duyar gibiyim. Aslında ekibinizi iyi tanırsanız yani memleketleri, sevdikleri müzik, hobileri vb. onların enerjisini harekete geçirecek iletişimi kurabilirsiniz diye düşünüyorum. En azından bir arada bir arada bir şeyler yapmanın tek başlarına bir şey yapmaktan daha verimli olduğunu görmelerini sağlayabilirsiniz.

2. Gereksiz ve fuzuli işleri ayıklayın. Gereksiz sorumlulukları yeniden düzenleyin.

3. Verdiğiniz talimatların yerine ulaştığından ve anlaşıldığından emin olun. Askerde “Emir Tekrarı” diye bir uygulama vardır. Komutan bir emir verdiğinde ast’ı emri sözlü olarak tekrar eder. Böylece emri dinleyip dinlemediği ve anlayıp anlamadığı anlaşılır. Ayrıca anlaşılır olmaktta sizin sorumluluğunuz olmalı. Yani 5 N 1K olmalı. Ne nerede nasıl niçin neden ve kime gibi bir talimatı açıklayıcı kılacak tüm unsurlar sözünüzde yer almalıdır.

4. Çalışanlarınızın sizin söylediklerinizi yapabilecekleri, koyduğunuz kurallara uyacakları bir güven ortamı yaratmalısınız.

5. Yaptıkları işten keyif alacakları şekilde ilginç işlerle onları görevlendirmelisiniz. Ancak burada sıkıntı ve heyecan duyma arasındaki ince çizgiyi iyi kollamanız gerekir. Çok heyecanlanan ya da mutlu olanların tembelleştiği görülür.

6. Profesyonellik her alanda korunmalıdır. Örneğin birini işten çıkarmak kolay değildir ama bunu kişisel olarak algılamadan uygun bir şekilde yapmak gerekir.

7. Sakın çalışanlarınızı birbirleri ile kıyaslamayın.

8. Herkesin şahsına münhasır olduğunu, farklı bir kimlik ve dünyası olduğunu unutmayın.

9. Mecbur olunmadıkça verilen bitiş tarihlerine uyulması konusunda ısrarcı olun.

10. İnsanlarla çalıştığınızı unutmayın. Onlar robot değildir. Bu yüzden onlara saygı duymalı, duyguları ve tavırlarını dikkate almak durumundasınız.

11. Samimiyetle laubaliliği karıştırmamalı, başkalarınında buna dikkat etmesini sağlamalısınız.

12. Başarıları herkes ile paylaşmalısınız.

13. Sıkıntılı bir durumda sıkıntı kaynağını bulmalı, eğer bir çalışanınız ise onunla konuşmalı ve durumu düzeltici pozitif eylemi belirlemelisiniz.

14. Çalışanlarınızın kişisel problemlerinde empati yaparak onları anlamaya çalışın. Onları anlamanız yaptıkları işin kalitesini belirleyecektir.

Basketbolun Öğrettikleri

Ben 5 yaşıma geldiğimde benden 14 yaş büyük olan ağabeyim üniversiteyi kazanarak Ankara’ya yerleşmiş. Ağabeyimin yazları bir iki ay ev gelmesi dışında yaş farkı sebebiyle aynı evde yaşayamadık. Ama onun odası ve eşyaları ile birlikteydim ve basketbol öyle hayatıma girdi. Eskişehir Maarif Kolejinin Türkiye’de 3. olduğu takımda oynamış ağabeyim benim için bir basketbol idolü oldu ve ilkokulu kendi kendime basketbol oynayarak geçirdim.

Kolej’i kazanmamla birlikte işin boyutu değişti. Bir antrenör ve koç ile bilinçli bir çalışma başladı ve basketbol benim için bir hayat tarzı oldu. “Çin Kes”i almak için Ankara’ya Amerikan Pasajı’na gitmek ve o ayakkabılarla uyumaktan daha güzeli yoktu benim için.(Ama Nike Legend gibi ayakkabı hala yok)

Başarılı bir lise dönemi sonrasında basketbolu üniversitede devam ettiremedim ve şimdide amatör bir seyirci olarak devam ettiriyorum. 

“Yaklaşık 7 yıl basketbola gönül verdinde ondan ne öğrendin?” dediğinizde bakın aklıma neler geliyor?

  • Planjon atılmadan maç kazanılmaz – Fırsatlar anlık olabilir ve refleksleriniz iyi olup zamanlamayı doğru yaparsanız onları kaçırmazsınız. Bu yüzden hiç tereddüt etmeden fırsatları kovalamanız gerekir.
  • Ensende gözün olacak – Siz her şeyin farkında olmalısınız. Böylelikle ribaundda aldığınız bir topu arkanızı dönmeden hücuma geçen arkadaşınıza atabilirsiniz. Ve işte iyi hücum buna denir.
  • Sürekli topu göreceksin – Basketbolda savunmaya dönerken bile topu görmeniz önemlidir. Çünkü sizin hareketlerinizi belirleyecek olan o topun nerede olduğudur. Üzerinde çalıştığınız işleri her zaman görüyor olmalısınız. Sizin görmediğiniz noktada sayı yiyebilirsiniz.
  • İyi savunma yapan kazanır – Bu yüzden Amerikalıların neredeyse tek tezahüratı “Defence-Savun” dur. Sayı yemediğiniz sürece rakibinizi kırabilirsiniz. Bunu iş hayatında savunma diye düşünmemek gerekir. Sadece sürekli bir şeyler yapalım diye ileri doğru giderken back office’i işlerin arkasını ve operasyonunu iyi yapmayıda unutmamak gerektiğini belirtmek için yazıyorum.
  • En iyi hücumda dinlenilir – Savunmayı iyi yapan kazanıyorsa demekki hücumda sakin olup sayıyı garantileyecek sistemi kurmak önemli hale geliyor. Eğer siz arka tarafınızı garantiye almışsanız pazarlama faaliyetlerini daha sakin olarak başarabilirsiniz.
  • Kondisyon önemlidir – Eğer kondisyonunuz yoksa koşamazsınız. Eğer iyi beslenmez, antrenman yapmazsanız oyunun yarısında işiniz biter. İş yaşamındada aynen böyledir. Nefesinizin yettiği mesafeyi artırmanız gerekir.
  • Hakemle Oynama – Hakemle oynayan kazanamaz. Hakeme kızmak doğru değildir. Sadece kendi oyununu en iyi oynayıp başarmaya odaklanmak önemlidir. Hakemle oynamak tembelin işidir.
  • Topu atarken potaya bakmak – Bu birçok konuda geçerli bir kuraldır. Gözlerimiz beynimize hedefi beynimizde ellerimize hedefe doğru topu fırlatma emrini gönderir. Bu yüzden hedefinize bakıyor olmanız çok önemli
  • Topun gerisinde kalma – Eğer top senden önce senin sahana girmişse bilki basket yemişsindir. Her zaman rakiplerinden önce kendi kalende yerini almış olman önemlidir. Aksi takdirde savunma yapamazsın. Eğer kondisyonun yetersizse başaramayacaksın demektir.
  • Ekip çalışması – Takım olarak başarmanın en iyi örneklerinden biridir basketbol.
    Taktik – Çeşitli setler öğrenirsin. Zone baskıdan çıkış, alan savunması vb. Böylece ekip olarak karşındaki rakibe göre pozisyon alıp onun taktiğini kırmanın yolunu sana koçun göstermiş olur. Eğer doğru zamanda doğru seti uygulayabilirsen sayı senindir.
  • Koçluk – Artık çok popüler olan koçluk kavramı basketbol oynayan herkes tarafından çok iyi bilinir.
    Çocukları boyları uzun diye basketbol okullarına göndermektense yukarıda bahsettiğim konuları öğrenebileceklerini düşünerek göndermek bence çok daha önemli. Takım ile oynanan sporların çoğunda yukarıda söylediklerimi yaşamaları mümkündür.