Gelişen teknoloji ile birlikte “dünya küçülüyor” klişesini sık sık duyarsınız. Evet dünya küçülüyor ama sizin çalıştığınız işyeri ile birlikte. Eeee ne fark eder derseniz aşağıdaki yazıma göz atın;
Farklı kültürler, farklı saatler, farklı diller gibi birçok unsuru teknoloji ile bertaraf edip işlerimizi yürütüyor, projelerimizi gerçekleştiriyoruz. Sadece bir tek şey ile uğraşma şansımız kalmadığı için aynı anda birçok işi başarıyla yapıyoruz.
Globalleşme dünyayı küçük bir köye çevirdi. Bu küçülme paralelinde nasıl organize olacağımız, riskleri nasıl yöneteceğimiz, bilgiye olan ihtiyacımız ve benzeri bir çok konuda değişiklikler yaşıyoruz. Yani bizleri okyanuslardan, denizlerden, köylerden alıp akvaryuma koydular. Şimdi akvaryumda yaşamayı öğreniyoruz.
Tüm dünya iş eğilimlerinde bazı temel prensipleri kabul etmiş durumda;
- Globalleşme– Globalleşme, aynı anda bir noktada buluşmak ve ayrı yerlere dağılmak. Firmalar ürün ve servislerini dünyanın her yerinde aynı anda yerel ihtiyaçlara göre çeşitlendiriyor ve dağıtıyorlar.
- Farklılaşma– Globalleşme ile birlikte firmalarda çalışanlarda farklılaşmaya başladılar. Farklı kültürden, farklı denetim ve geçmişe sahip, farklı yaşlarda insanlar aynı anda çalışıyorlar. Birbirinden bu denli farklı insanların iletişim becerileri ve ihtiyaçlarını doğru algılayıp tansiyonu belirli bir seviyede tutarak birbirleri ile iletişimde bulunmalarını sağlamak gerekiyor.
- Esneklik– Eski iş kurallarını sık sık yenileriyle değiştirmek gerekiyor. Esnek çalışma saatleri, kısa prosedürler, proje yönetimi gibi önce çalışanların değişmek istemedikleri için direnç gösterdikleri ama yavaş yavaş alıştıkları yöntemlere geçişler yaşıyorsunuz. Rekabette ayakta kalmak için altyapıya az özen göstererek yeni ürünlerle piyasaya çıkıyor ve müşterilerinde hızla adapte olmasını bekliyorsunuz.
- Yatay olma– Güçlünün değil hızlının kazandığı bir dünyaya dönüştük. Bilgi ve iletişimin ne hızlı gerçekleşmesi gereken günleri yaşıyoruz. Bunu sağlamak için başkalarını yönetmeye alışmış ve piramidin üzerinde oturan yöneticileri oradan düzlüğe indiriyoruz. Kişisel isteklerle kurumların istekleri arasında yaşanan gerilimleri izliyoruz.
- Sempatik kanallar– Kişilerarası iyi ilişkiler(sempatik kanallar) hem firmanın esnekliğini artırır hem de sabit maliyetleri düşürürler.
Tüm bunları söyledikten sonra gelelim akvaryumumuza;
- Akvaryum canlıdır: Akvaryumlar statik değillerdir. Yosunlar, balıklar ve mikro organizmaların yetiştikleri, ısısı ve suyunun özellikleri sürekli değişen, yaşayan bir ortamdır. Biz akvaryumun ısısını değiştirmek ya da içerisine yeni balıklar atmak gibi eylemlerle içerisine etkide bulunabiliriz.
- Deneysel ortam yaratır: Farklı tipte balıkları bir arada deneyebiliriz. Farklı ısı düzeylerinde ya da farklı gıdalarla besleyerek nasıl tepkiler verdiklerini test edebiliriz.
- Yönlendirme – Çeşitli ekipmanlarla (ayna vb.) balıkları yönlendirebilir, yeni doğanların hayatta kalma şanslarını artırabiliriz.
- Büyük balığın küçük balığı yuttuğunu burada da görebiliriz.
- Bencillik: Yem atıldığında nasıl hepsinin kendini düşündüğünü izleyebiliriz. Ancak bir şekilde hepsinin haberi olduğunu düşünürsek iletişiminde çok iyi olduğu söylenebilir.
- Güvenlik: Her bir balığın kendine güvenli bir alan seçtiğini izleyebiliriz. Ayrıca ısısı yada oksijeni iyi olan yerleri hepsinin tercih edeceğini görebiliriz.
Bazen hepimiz çalıştığımız kurumlara sıkışıp kaldığımızı düşünüp büyük okyanuslarda yüzmek varken neden bu akvaryuma düştüm diye üzülebilirsiniz. Ama inanın dünya artık bir akvaryum ve hepimiz bu akvaryumda var olmayı, yaşamayı ve hayatta kalmayı öğrenmek zorundayız.
Aşağıdaki yazıları da beğeneceksiniz:
- Akvaryum’da Çalışmak
- Kendini İşe Ada(ya)mayanlar
- Öğrenme Çevikliği Neden Önemlidir?
- Proje Yönetiminde William Bridges Geçiş Modeli
- Proje Ekibine Liderlik Etmek
- Karınca Kolonilerine Öykünmek
- Kendi Öfkemizle Baş Etmek
- Kaos’ta ne yapacağız?
- Takdir etmek ve güven göstermek
- Kurt Lewin’in Değişim Modeli