Etiket arşivi: ilişki

Müzakereleri Kim(ler) Kazanır(lar)?

Müzakerelerde, taraflar kendilerinin doğru olduğunu karşısındakinin ise yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışırlar. Genellikle kendi fikirlerine daha çok inanırlar ve kimin daha iyi argümanlar getirdiğine bakmaksızın oradan ayrılırlar.

Müzakereleri direnerek ya da saldırarak kazanamazsınız. Sadece karşı tarafın daha güçlü saldırısına ya da savunmasına maruz kalırsınız.

Müzakereleri kazanmanın yolu kendinizin doğruluğunu kanıtlamanın dışında bir hedef belirlemekten geçer. Çünkü taraflar genellikle karşı tarafın görüşüne karşı savunma yapmak için kendilerini hazırlarlar. Yani kendi fikrinizin doğruluğu konusunda bastıracaksanız, karşı tarafın buna hazırlıklı olduğunu unutmamak gerekiyor.

Özellikle üniversite yıllarımda özellikle ev arkadaşlarımla kendi haklılığımı ispatlamak için saatlerce süren tartışmalar yaşayıp, duvara konuştuğumu düşündüğüm çok olmuştur.

Peki bu başka hedef ne olmalı? Size önereceğim şey kendi iç huzurunuzu korurken karşınızdakinin konuya ilişkin ilgisini artırmanız olacak. Yani bir diğer deyişle karşı tarafa önerdiği, savunduğu şeyin kendisini ve başkalarını nasıl etkileyeceği konusunu anlamasını sağlamaya çalışmak.

Kendi amacınızdan çok karşınızdaki kişiye ve tavırlarına odaklanmanız gerekir. Onun enerjisini, kendisine karşı kullanmanız gerekir. Eğer onun söylediklerine karşı çıkarsanız negatif enerjisi sizi yakalar.  Bu şekilde yaklaşırsanız kendi negatif enerjisi ile boğuşmak zorunda kalır. Ben buna “sözlü savaş sanatları” da diyorum.

Sakın savunmaya geçmeyin, onun yorumlarını kendisine yönlendirin.

Sakın saldırmayın, bu ciddi bir hata.

Çok heyecanlanabilir, kızabilir, kışkırtabilirsiniz ama ne olursa olsun saldırmayın. Siz ayna gibi olun. Size karşı söylenenleri onlara yansıtın. Böylece size saldırdıkça daha çok yara alırlar. Ve insanlar kendilerini uzun süre yumruklayamazlar.

Eğer birisi herhangi bir konuda üzerime gelmeye başlarsa şöyle sorularla dönüyorum:

  • “Bu konuda oldukça üzgün ve kızgın olduğunu görüyorum. Neden böyle düşünüyorsun?”
  • “Benim sizden istediklerimi uygun görmezseniz, yapmayacağınızı söylemişsiniz, doğru mu?”
  • “Bu tavrınızın sonuç alıcı ya da bizi çözüme götüreceğine inanıyor musunuz?”

Siz karşınızdakinin duygularına odaklanın, kendinizinkine değil. En büyük sorunumuz EGOLARIMIZ. Çok güçlü egolar, birileri ile tartışırken üstün gelirler.

Yukarıda yazdığım sorularıma şöyle cevaplar gelir: “ Çünkü sen…”. Sakın “Çünkü ben…” diye devam etmeyin. Amacınız karşınızdakinin kendi duygularına odaklanmasını sağlamak olmalıdır. ”Çünkü ben.. diye başlarsanız üstünüze alırsınız durumu.

Şöyle düşünebilirsiniz, birisi size hediye vermek istedi ama siz kabul etmediniz. Size hediyeyi vermek isteyen hala o hediyeye sahiptir. Yani size karşı bir saldırıyı reddetseniz bile yine saldırı gelebilir. Bu yüzden kabul etmelisiniz.

Söylediklerim biraz zaman biraz da pratik gerektiriyor. Yapmanız gereken biraz sevecenlik göstermek, empati kurmak ve negatifliğin sizinle ilgili olmadığını düşünmektir. Negatiflik, sizinle tartışanın sizinle ilgili gördüğü içsel bir konudur. Çoğu insan duyguları ve egosuyla hareket ederek tatışmaları başlattığı için konuya kendi tarafından yeterince objektif bakamaz. Eğer bu bakış açısını karşı tarafa yakalatabilirseniz tartışmayı kazanma olasılığınız artar.

Size önerim sizinle tartışan kişi ile empati kurup, bu duruma nasıl geldiğini anlamaya çalışın. Onu bu noktaya getiren durumu anlamaya çalışın.

İki sonuç çıkabilir;

  1. Karşınızdaki kendisiyle yüzleşmekten korkar ve kaçar,
  2. Kendisine dürüst olur ve hesaplaşır, haksızlığını kabul eder, ders çıkarmaya çalışır.

İnsanlar, inandıkları şeyleri, karşı tarafın haklı önermeleriyle değiştirmiyorlar. Kendileri nasıl ikna oldularsa yine aynı şekilde ikna edilmek istiyorlar. Bu ancak önermelerini kendilerinin çürütmeleriyle mümkün oluyor.

Şanslı Olmak Mı? Şanssızlığı Yaratmak Mı?

dice1Şansın doğuştan olduğuna, gizemli kozmik güçlerin insanları etkileyerek “şanslı” yaptığına inanmıyorum.

Benim “şans” tanımım insanların kendi hayatlarında yarattıkları olumlu şeylerin bütünüdür. Yani şansınızı kendiniz yaratırsınız. Şanslı olmak derken kumar, bahis gibi oyunlardan değil hayatta şanslı olmayı kast ediyorum.

Yanlış bulduğum bazı düşünce tarzlarını sizlere açıklamak istiyorum;

Ben zaten hep şanssızım, ben çok iyiyim ama şanslılar kazanıyor, onların kazançları ve ünvanları şans kaynaklı, şansız olduğum için olmuyor, bardağın yarısı hep boş vb.

Kendi hayatınızda şansı nasıl yakalarsınız;

Öncelikle olumlu düşünmeniz gerekiyor. Kötü şeylerin olacağını düşünerek onları çağırırsınız. Aksine iyi şeylerin olacağını düşünmelisiniz. Burada tercih tamamen sizin. Ya negatif ya da pozitif olarak olaylara yaklaşmak ve beklentiler koymak. Örneğin İstanbul trafiğinde ya sinirlenip sağa sola sataşıp kavga edip moralinizi bozabilirsiniz ya da aklınıza güzel bir şeyi getirerek trafik karmaşından çıkana kadar beyninizi olumlu bir şey ile oyalarsınız. Tercih sizin. Trafikte kaybedeceğiniz zamanı önceden öngörebiliyorsanız yabancı dil cd’leri alıp dilinizi geliştirebilir, müzik dinleyebilirsiniz.

Eğer olumlu beklentiler içerisinde olursanız karşınıza çıkacak iyi fırsatları görebilirsiniz. “Neden hep olumlu düşünmeme rağmen başıma kötü şeyler geliyor?” diyebilirsiniz. Bence sabredin, olumlu bakmak konusunda ısrarcı olun.

Örneğin, yerde 10 kuruş bulursanız 10 kuruş daha fazla paranız olduğu için sevinin. 10 kuruş nedir ki diye küçümsemeyin. En son nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama “Sahip olmak istediğiniz şeyleri değil neye ihtiyacınız olduğunu düşünün, ne kadar şanslı olduğunu göreceksiniz.” diyordu ve haklıydı.

Yolunuzun üzerindeki bütün trafik ışıkları yeşil yanıyor ve trafik akıyor olacak. Sizi evde gülümseyerek karşılayan aileniz ile birlikte yemek yemenin keyfine varıp beraberce en sevdiğiniz tv dizisini seyredeceksiniz. Sizden zengini var mı?

Bu söylediklerim sizde Polyanna’cılık oynadığımı düşündürtebilir. Fakat iyinin ve iyiliğin iyi sonuçlar doğuracağına gerçekten inanıyorum.

Bir diğer konu ise günlük rutininizi yıkmanız. Muhtemelen her gün aynı şeyleri yaparak gününüzü tamamlıyorsunuz. Aynı şeyleri yapmak aynı sonuçları doğurur. Günlük rutin hayatınızda bir şeyleri değiştirin, karıştırın, ekleyin ya da çıkartın.

Şansı etkileyen önemli konulardan birisi “çevrenizin olması”dır. Dünyadaki en kıymetli kaynak insandır. Eğer tanıdıklarınız ve çevreniz ne kadar çok olursa o kadar çok fırsata ve bilgiye erişebileceğinizi düşünebilirsiniz.

Çalışanların çok büyük bir kısmı bir diğerinin referansı ile çalışmaktadır. Bir çok insan arkadaşlarının tanıştırdığı insanlarla evlenmiştir. Bir çok insan arkadaşlarının önerdiği kitabı ya da sinemayı tercih eder. İhtiyacınız olduğunda çevreniz kadar destek bulursunuz.

Yöneticiler için İnsan Yönetme Sanatı

Gelelim insanlarla uğraşma tarafına. İşin içine insan girdi mi her şey değişir. Ve gerçekten bir sanattır insanlarla uğraşmak. Ama unutmamak lazım insanlarla uğraşmak zor zanaattır.

1. Çalışanlarınızın gözünde bir lider olabilmelisiniz. Hitap şeklinizle, bedeninizle ve hareketlerinizle herkese hissettirmelisiniz.

2. Mümkün olduğunca örnekler ile anlatın. Yapılacak işlerin önemini mutlaka anlatın. Bazı işleri yapmayı küçük düşürücü bulanlar olabilir, onlara yaptıkları için önemi hakkında mutlaka bilgi verin.

3. Emretmek yerine isteyin. Askeriyede değilseniz nazikçe istemenizin çak daha kolay anlaşılıp yerine getirildiği göreceksiniz. Yanlış anlaşılmasın, askeriyede, emir komuta zinciridir aslolan. Bu yüzden o kurumun mükemmelliyetini sağlayan budur.

4. Yaptığınız her planda astlarınıza yer ayırın, ne yaptıklarını ve nereye doğru gidildiğini görmelerine yardımcı olun. Yaptıkları iş ile organizasyonun nasıl ilerleme kaydettiğini ve geliştiğini onlara göstermeye çalışın. Ekibiniz ailenizdir unutmayın.

5. Sizin işiniz yönetmektir, yapmak değil. Bu yüzden adam gibi delege etmeyi öğrenmeniz gerekir. Yapmayın derken ihtiyaç duyulan ya da acil durumlarda sizde kolları sıvayıp herkesle beraber çalışmasını bilmelisiniz.

6. Yaratıcı ve geliştirici fikirlere gözleriniz ve kulaklarınız açık olsun. İşi yapanların gördükleri ve önerecekleri şeyler sizi çok şaşırtabilir.

7. Asla ve asla kalabalık içerisinde birini azarlamayın ve eleştirmeyin.

8. Çalışanlarınıza istediklerinde destek olabilecek donanıma sahip olabilmek için elinizden gelen gayreti gösterin.

9. Kendinizi kral gibi görüyor olsanızda size istedikleri anda erişebilmelerini sağlayın. Açık kapı felsefesini asla terk etmeyin.

10. Mikro Yönetici olmayın.

11. Motive edin – Eğer mümkünse başarılıları ödüllendirin. En azından teşekkür etmeyi bilin.

12. İlişkilerinizde esnek ve samimi olun ama aradaki çizgiyi akıllıca belirleyin. Laubalilik iyi sonuçlar getirmez.

13. Hatalarınızı kabullenin ve önerilere açık olun.