Etiket arşivi: motivasyon

Sadece Maaş Vermek Yetmez!

Bir çok yönetici sadece verdiği maaşın alacağı hizmet ve destek için yeterli olacağı yanılgısına düşer. “Nasılsa para veriyorum, her istediğim olur” düşüncesiyle yaşanan hayal kırıklıkları zamanla kızgınlığa dönüşür. İşten çıkarmalar, istifalar birbirini takip etmeye başlar.

Özellikle son dönemde, çevremde bu tipte hatalar yapan çok fazla insan görmeye başladım. Kendileriyle yaptığım sohbetlerde şunları söylüyorum;

Öncelikle çalışalarınızı tanımaya vakit ayırmalı, sohbet etmeli, aralarına karışmalısınız.

Çalışanlarınıza adil, dürüst, sevecen, samimi, cana yakın, içten yaklaşmalıyız. İyi sıfatların suistimale açık olduklarını unutmadan dengelememiz çok önemlidir. Çalışanlarımızın gözünde yaratacağımız imajın bizi vezir edebileceği gibi rezil de edebileceğini unutmamamız gerekiyor.

Ülke ve sektörel koşulları destekleyen bir ücret politikası ile şirket içi işbirliğini ve sadakati en üst düzeyde yakalayabilme olasılığımızın yüksek olduğunu unutmamamız gerekiyor.

“Ne söylediğiniz değil, ne anlaşıldığı önemlidir” klişesini burada tekrar hatırlatmak istiyorum. Bizim tavrımız ve niyetimiz iyi olsa bile yanlış anlaşılmalara yol açabilir. Çalışanlar üzerinde “bak ben her şeyi izliyorum” “her şeyin farkındayım” düşüncesi ile stres yaratmak, kapasiteleri üzerinde iş vermek bir yere kadar verim getirebilir ancak dozu kaçarsa geri tepen silaha dönüşür.

Şirkette işten çıkarmalar ya da istifalar belirli bir sebep (ekonomik kriz vb.) olmaksızın çoğaldıysa problemin kaynağını bulmak gerekir. Örneğin,  eski çalışanlar yeni gelenleri yanlış yönlendiriyor, yöneticinin olumsuz tavırları sabırları taşırıyor, şirket sadece kar etmeye odaklanıp iç değerlerini unutmuş olabilir gibi daha bir çok neden sayılabilir.

Başarmak için nasıl motive olabiliriz?

Bazen ne yapacağınızı bilmenize rağmen yapma isteğini/enerjisini bulamazsınız. Örneğin bir işe başlarken onun sonunu getirebilecek enerjiyi kendinizde bulamazsınız. Eğer bir problemi uzun bir süre gideremezseniz genel olarak kendinize olan güveninizde zararlı etkiler bırakmaya başlar. İşte bu noktada motivasyon probleminin olduğunu düşünmeye başlayabilirsiniz.

Bunun bir çözümü kondisyondur ve iki formu vardır diyebiliriz;

  1. Düşünsel kondisyon
  2. Davranış kondisyon

Düşünsel kondisyon, ne düşündüğünüzün kontrolüdür. Aslında bu temel olarak eğer doğru düşünürseniz doğru aksiyonu alırsınız ve istediğiniz sonuçlara ulaşırsınız. Nasıl yapılır? Pozitif şeyler hakkında konuşmak ya da okumak, pozitif sonuçları hayal etmek, gününüzü anlatmak için negatif kelimeler yerine pozitif kelimeler kullanmak. (Ör. Çok kötü bir gün geçirdim yerine çok değişik bir gün geçirdim diyebilmek) ve mümkünse meditasyon yapmak.

Problemi yaratanın negatif düşünceler/varsayımlar olduğu durumlarda çok işe yarayacaktır.

Davranışsal kondisyon ise başarının davranışsal modelidir. Yani düşüncelerinize bağlı kalmadan eğer doğru şeyi yaparsanız doğru sonuçlar alacağınızı düşünmek. Ör sabah erken kalkabilmek için saati kurmak, iyi bir şeyler yaptığınızda kendinizi ödüllendirmek vb.

Ben aslında her ikisini de kullanıyorum. Eskiden sadece çok iyimser biri olmamakla birlikte düşünsel kondisyonu kullandığımı söyleyebilirim. MS hastası olduğumu öğrenmem ile birlikte her iki şekilde de motivasyonumu yüksek tutmayı başardım. Düşünsel kondisyonda en büyük problem eğer doğru hareketi çabuk alamazsanız düşüncelerinizin tam tersine dönmesidir. Doğru düşünceyi, yanlış hareketle tüm amaçtan saptırmış olursunuz. Davranışsal kondisyon ise davranışınızı değiştirmenize bağlıdır. Yani zırt pırt para harcıyorsanız bunu kesersiniz ve doğal olarak tasarruf etmiş olursunuz. Ne düşünürseniz düşünün sonuç olumlu olmuştur.

Temel olarak motiasyonu hareket izler. Hareketle beraber motivasyon artar. Böylelikle iyi bir çevrime girmiş olursunuz.

Davranışsal kondisyonda en önemli şey kontrol ve yerine koymadır. İstediğiniz sonuçları almanızı sağlayacak aksiyonları iyice düşünün. Eğer davranışlarınız istediğiniz sonuçları almaya yönelik olarak otomatik olarak değişirse zaten zincirleme bir başarı gelecektir. Eğer hedeflerinize ulaşamıyor, istediğiniz sonucu alamıyorsanız davranışınızı değiştirin. Sadece kendinize yeterince zaman ayırın ve önem verin, gerisi gelir.

Güzel bir kahvaltı ve müze ziyareti planladınız ancak havalar çok sıcak olduğu için gitmeyi riskli ve zahmetli buluyorsunuz. O zaman evinizde güzel bir duş ve film seyrederek aynı keyfi yakalamayı düşünebilirsiniz.

Davranışlarınız, moral ve motivasyonunuzun önemli belirleyicilerdir. Pozitif düşünce pozitif enerjilerin önünü açar ve sizin istediğiniz sonuçlara erişiminizi kolaylaştırır.

İşyerinde mutlu olma

İşyerinizde mutlu olmak işinizi ne kadar sevdiğinize ve işyerindeki huzurunuza bağlıdır. İşinizi sevmiyorsanız yapacak bir şey yok ama gerek huzurunuzu sağlamak gerekse kontrol edebileceğiniz konularda kendiniz için bir şeyler yapmak elinizdedir.

Çalıştığınız oda veya salonda, masanızda otururken ışık fazla yada az ise yada klima, havalandırma size yakın yada uzak ise rahatınız bozulabilir. Ör. Yazın klimadan uzaksanız ve yerinizi değiştiremiyorsanız daha rahat şeyler giyebilirsiniz.

Koltuğunuzda rahat değilseniz mutlaka aynısında toplantı odasında vb. başka yerlerdede vardır, değiştirebilirsiniz.

Arada bir ayağpa kalkıp esnemek ve vücudunuzu germek, plazalarda çalışmıyor ve pencereden dışarı bakma şansınız varsa camdan şöyle dışarı bakıp derin bir nefes almak sizi oldukça rahatlatabilir.

Masanıza kendinizi rahat hissettirecek eşinizin, çocuğunuzun resmi, masa lambası vb. aksesuarlar alabilirsiniz

Eğer çok telefonla konuşuyorsanız kendinize bir kulaklık seti alın. Her ne kadar Türkiye’de yaygınlaşmamış olsada filmlerde gördüğünüz kulaklık setleri ile tüm gün sürekli telefon konuşmalarını rahatça yapabilirsiniz.

Masanızın üstü kafanızı sürekli meşgul edecek doküman ve dosyalarla dolu olmasın.

Okumaya devam et

Sizden çok iyi bir şarj chazı olabilir

employee-motivationEskiden çalıştığım bir şirkette çok yoğun bir hafta yaşamıştık. Şirket kuralları gereği her gün saat sabah 10:00 ve öğleden sonra saat 14:00’te Türk kahvesi servisi olur aralarda çay gelirdi. Çaycımız Ali ile her gün bu çay ve kahve seferi esnasında selamlaşır, hal hatır sorardık. Bir gün Ali’nin kahveyi masama “kafama vurur” gibi bırakıp gitmesi üzerine yanımda çalışan arkadaşıma “Ne oluyor?” diye sordum. O da “Farkında değil misin? Neredeyse bir haftadır yoğun çalışmaktan iki laf etmedin, oda sana küstü muhtemelen” dedi. Hemen gidip Ali’nin gönlünü aldım ama bu bana iyi bir ders oldu.

Ali’nin duymak istediği tek şey “Merhaba” ya  da “Nasılsın?” kelimesi idi. İhtiyacı olan, onu motive eden buydu. Biz onunla böyle bir samimet kurduğumuzda o her kahveyi bıraktığında diğerini bırakmaya istek ve sevgi ile gidiyordu. Çünkü her merhaba yada nasılsın sözü yaptığı işin takdiri, onun orada olduğunun kabulü idi.

İnsan insana, insan gibi kurulan iletişimin ne kadar önemli olduğunu anlamıştım. Karşınızdakinin gözlerinin içine bakarak ve tüm samimiyetinizle nasıl olduğunu sormak o kadar güçlü bir motivasyon aracıydı ki şaşırmıştım. Aslında beni şaşırtan ya da sevindiren şey küçücük bir şeyle nasıl pozitif bir etki yaratabildiğim idi. Birisi için daha olumlu bir fark yaratabilmek, işte önemli olan buydu ve bunu yapmak için gereken tek şey sadece bir kelime idi.

Hayatım boyunca iki şey ile motive oldum. Öncelikle başarılı olmayı kendime motivasyon aracı olarak kullandım. Bir şeyleri başarıyor olmak bana her zaman yetti. Öte taraftan ise başkalarında yaratabildiğim pozitif etki ile motive oldum ve hala oluyorum. Beni görünce gülümseyen insanları görmek çok güzel.

Babamın söylediği “Her zaman iyi ol oğlum” sözünü daha iyi anlıyorum şimdi. Ne istediğime değil ne verebileceğime odaklanıyorum. Burada yazı yazmamın sebeplerinden en önemlisi bu zaten. Biliyorum ki burada yazacağım birkaç kelime ile insanlar motive olabilir, gülümseyebilir ve belkide onları üzen bir konuda tekrar denemeye karar verebilirler. Buradan başlayan pozitif dalga berberinde yine pozitif etki yaratır.

Sizden çok iyi bir şarj cihazı olabileceğini bilin. Sadece iki dudağınızın arasından çıkacak birkaç kelime ile karşınızdakini enerji ile doldurabilirsiniz.

Ya çevrenizin enerjisini tüketirsiniz ve karanlık olur yada enerjinizle herkesi doldurur etrafı aydınlatırsınız. Hayat sizin, seçim sizin…

Çalışanlarımı nasıl motive ederim?

Yapılmasını istediğiniz bir şeyi yapmaları için çalışanlarınızı nasıl motive edeceğinizi soruyorsanız, cevabı çok basit: Yapamazsınız!

Biz insanları motive edemeyiz. İnsanlar zaten motivedirler. Fakat biz onları neyin motive edeceğini anlayabilir ve bu bilgiyi onların enerjilerini kurumsal amaçlarımıza yöneltmede kullanabiliriz.

Herkes motivedir

İnsanlar musluklardaki su gibidir. Tek yapmanız gereken akmaları için gereken fırsatı yaratmak. Su akmaya hazırdır ama musluğu açmanız gerekir.

Bazıları nehirler gibidir. Kendi kanallarında akarlar. Eğer bırakırsanız mutlaka denize varırlar. İnsanlarda kendi hedeflerine varmak için gereken enerjiyi kolaylıkla harcarlar. Bizim yöneticiler olarak yapmamız gereken onların varmaya çalıştıkları sonuçların kurumsal faydasını izlemektir.

İnsanlar birçok şeyi kendi görüşlerine göre yaparlar, size göre değil.

Biz yönetim olarak çalışanlara yaptıkları işin onlara faydasını göstermeli ve kurumun yararına tavır benimsemelerini sağlamaya çalışmalıyız. Bunun en önemli yollarından biriside başarılı oldukları konularda ödüllendirme ve takdir etmektir.

İnsanları acı değiştirir.

Eğer sürekli aynı konumda kalma acısı, değişme acısını geçese insanlar değişirler. İnsanların doğru yönde değişmeleri için mevcut durumlarının onlar için dezavantajlı hale gelmesi gerekir. Örneğin benzin fiyatları tırmandığında dizel arabalara yönelim başladı. Yani benzin fiyatının verdiği acı dizel arabalara ödenecek yüksek fiyat acısını geçti.

En etkin iletişim sorgulama ile başlar.

Eğer bir şey kişisel hale gelirse önemi artar. Eğer müşterileriniz yada çalışanlarınız “Biz kimiz veya neyiz?” konusunu sorgulamaya başlamışlarsa iyi şeyler geliyor demektir. Örneğin Kodak, fotoğraf filmi satmıyordu, “Anılarınızı bize emanet edebilirsiniz” diyordu.

Çalışanların kuruma sadakati konusu hep üzerinde durulan bir konudur. Fakat onların sadakat göstermeleri için kişisel beklentileri olduğu hep atlanır. Buyüzden onların sadakatini sağlamak onları anlamaktan ve onlara kurumu iyi anlatmaktan geçer. Çalışanlara şirket için ne yaptığınızı değil onlar için ne yapacağınızı anlatmalısınız. Ör. Sizin için teknik becerilerinizi geliştirmek için bir eğitim programı hazırladık. Temel ihtiyaçlarınız için bir kılavuz hazırladık vb.

İnsanların ilgilenmelerini istiyorsanız önce sizin onlarla ilgilenmeniz gerekir.

İnsanları dinlemek sadece onları duymak demek değildir. Dinlemek aktif, duymak pasif bir eylemdir. Eğer çalışanları yeterince dinlerseniz hem sıkıntılarını hemde problemleri öğrenebilirsiniz. Ayrıca çalışanlarınızın tuttuğu takımları, hobilerini, alerjilerini vb. bilmeniz önemlidir.

Övmek en güçlü motivatördür.

Herkes bir şeylerden gurur duyar. Eğer insanların kendileri ile gurur duyacakları şeyleri yakalarsanız motivasyon için mükemmel bir kapı açmış olursunuz. Ayrıca övmek ya da iftihar ettiğinizi göstermek kişinin özgüvenini pekiştirecektir. Eğer çalışanlarınızın özgüveni yerindeyse yani onları kırmamışsanız çok iyi bir durumdasınız demektir. Çünkü kendisi ile ilgili ne hissediyorsa size ve müşterilerinize onu verecektir. Kendini iyi hissetmeyen çalışanlarla kurumunuzun ileri gitmesi mümkün değildir.

İnsanları değiştiremezsiniz sadece davranışlarını değiştirirsiniz.

Davranışı değiştirmek içinde duyguları ve inançları değiştirmeniz gerekir. Yani size güven duyulmuyorsa önce bunu değiştirmeniz gerekir. Bunu iyi düşünün!

Çalışanların algılayışı yöneticilerin gerçekliğidir.

En önemli noktalardan biriside budur. Çalışanlarınızla konuştuğunuzda onlar sizi anladıkları şekilde yanıt verirler. “Anlatabildim mi?” “Anlatabiliyor muyum?” şeklinde sık kullanılan sorgulamalar ya istenilen şeyden emin olunmadığı yada çalışana güven duyulmadığını gösterir. Sizin yönetim tavrınız çalışan tarafından keşfedildikçe ona göre davranılmaya başlanacaktır. Ör. “Ne derse mutlaka evet diyelim ama bildiğimizi yapalım” “Sabahları konuşmayalım” “Çok sık fikri değiştiği için söylediklerini hemen yapmayalım” gibi.

Örneğin birini bir seminere gönderip oradaki yeni fikirleri getirmesini söylüyorsunuz, giden kişi geldiğinde size birçok fikir ve görüş getiriyor ve siz hiç ilgilenmiyorsunuz. Sonucun ne olmasını beklersiniz?

Beklediğiniz ya da zorladığınız davranışları alırsınız

İnsanlara bir şeyleri gerçekleştirmeleri için ödüller vaad ederiz. Bu kimi zaman para, prim, taile gönderme kimi zamanda kıdem olur. Burada Amerikalıların “fine tunning” ince ayar dediği nokta çok önemli. Eğer her şeyi ödüle dayandırırsanız ödülsüz işler aksar. Bu çok basit kuralıda yazmazsam ölürdüm. İnsanlar ödüllendirildikleri ya da cezalandırılmadıkları şeyleri tercih ederler.

Kendimizi kendi nedenlerimizle eleştiririz, çalışanları ise yaptıkları şeylerle

Kendi hatalarımıza yönetici olmamız sebebiyle veya başka türlü örttüğümüz düşüncesiyle çok fazla dikkat etmeyiz. Ama çalışanlar işe geç gelip erken çıktıklarında ortalığı alt üst ederiz. Aslında iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmamız gerektiğini nedense unuturuz.

Çalışanlar istenmeyen davranışlara girerlerse onları nasıl istenilen şekilde davranma konusunda motive etmeye odaklanmamız gerekir, cezalandırmak değil. Bu davranışlarının arkasındaki sebepleri keşfetmeli, gerekiyorsa konuşmalı ama ne olursa olsun onları motive edecek çözümleri bulmak için ciddi enerji harcamalıyız.

Şimdi biraz düşünün ve çevrenizdeki insanları bu yukarıda bahsettiğim şeylerle motive ederseniz, çevrenizde motive bir sürü insanla neler başarabileceğinizi düşünün.