Kategori arşivi: Genel

İçimden Hiç Bir Şey Yapmak Gelmiyor!

Herkes bu duyguyu bir kez olsun yaşamıştır. Ne oturmak, ne kalkmak, ne gitmek ne de birilerinin gelmesini istersiniz. Hiç bir şey yapmadan durur ama hiç bir şey yapmamaktan rahatsızlık duyarsınız.

Bu durumda ne yapmak lazım diye sorsam bana uzun bir liste verebilirsiniz. Liste uzadıkça bir şey yapma olasılığını azaltırsınız. Bu yüzden bu tip durumlarda sadece “tek bir şey” yapmaya çalışmak gerekir. Örneğin hemen kalkıp bir yürüyüş yapmak. Yürüsem mi? kitap mı okusam vb. listeyi siz uzattıkça hiç birini yapamazsınız.

Ne kadar basit ve kolay yapılabilir bir şey seçerseniz o kadar iyi olur.

Eskiden hem işyerimde hem de evde çalışma masamın üstünde yüzlerce kağıt, en az 5 -10 tane kitap-dosya vb. olurdu. Fakat aradığım her şeyi istediğim anda bu karmaşada rahatlıkla bulabildiğim için düzenli olmadığım yönündeki eleştirileri dikkate almazdım. Fakat hem okuduğum bazı yazılar hem de kendi gözlemlerim sonucunda bu şekilde karmaşık bir masanın kafamı karıştırdığını, bir sürü işi aynı anda yapmaya çalıştığım için hiç bir işi doğru dürüst yapmadığımı fark ettim. Ve masamda sadece uğraşabileceğim sayıda evrak bulundurmaya başladım.

Özellikle benim çalıştığım şirket ve sektörlerde sadece tek bir iş ile uğraşmanız mümkün değildi. Aynı anda 40 tilkiyi koordine etmek zorundasınızdır. Üstelik sadece iş ile ilgili değil hem kişilerle hem de özel hayatınızla ilgili konuları koordineli götürmek zorundasınızdır. Bu yüzden sadece tek bir işe odaklanmak mümkün olmasa da en azından sadece tek bir işe bir-iki saat ayırıp (diğerlerini bekleterek) ve hiç olmazsa “yaptığımı düzgün yapayım” düşüncesiyle kendime iyi bir sistem oturttum ve hala böyle devam ediyorum.

Öte yandan asla yapamayacağım ya da vakit ayıramayacağım işleri üstlenmiyorum. Her şeye atladığınızda (ki yaptığım dönemler oldu) “içimden hiç bir şey yapmak gelmiyor” gibi depresif bir duruma sürükleniyorsunuz.

Üstelik sadece belirli sayıda işi üstlenip gereken vakti ayırdığınızda o işleri başarıyor ve kendinizi iyi hissediyorsunuz.

Şöyle yapmanızı öneririm;

  1. Canınız hiç bir şey yapmak istemediğinde aklınıza gelen ilk fakat yapmakta isteksiz olduğunuz alternatifi düşünün. Ör. yürümek
  2. Yürümek için ilk yapmam gereken nedir? Ör. Spor kıyafetlerimi giymek.
    Bunu hemen yapın.
  3. Sonra tekrar 2. maddeye dönün diğer yapılacak işi düşünün. Ör. Evin anahtarını alayım yanıma.
  4. Ve yürümeye gidin.

En ufak adım bile ileriye doğru bir adımdır. Her attığınız adımda kendinize güveniniz gelir. Böylece canınızın çok sıkıldığı ya da hiç bir şey yapmak istemediğiniz bir anda kendiniz için bir fırsat yaratabileceksiniz.

Şanslı Olmak Mı? Şanssızlığı Yaratmak Mı?

dice1Şansın doğuştan olduğuna, gizemli kozmik güçlerin insanları etkileyerek “şanslı” yaptığına inanmıyorum.

Benim “şans” tanımım insanların kendi hayatlarında yarattıkları olumlu şeylerin bütünüdür. Yani şansınızı kendiniz yaratırsınız. Şanslı olmak derken kumar, bahis gibi oyunlardan değil hayatta şanslı olmayı kast ediyorum.

Yanlış bulduğum bazı düşünce tarzlarını sizlere açıklamak istiyorum;

Ben zaten hep şanssızım, ben çok iyiyim ama şanslılar kazanıyor, onların kazançları ve ünvanları şans kaynaklı, şansız olduğum için olmuyor, bardağın yarısı hep boş vb.

Kendi hayatınızda şansı nasıl yakalarsınız;

Öncelikle olumlu düşünmeniz gerekiyor. Kötü şeylerin olacağını düşünerek onları çağırırsınız. Aksine iyi şeylerin olacağını düşünmelisiniz. Burada tercih tamamen sizin. Ya negatif ya da pozitif olarak olaylara yaklaşmak ve beklentiler koymak. Örneğin İstanbul trafiğinde ya sinirlenip sağa sola sataşıp kavga edip moralinizi bozabilirsiniz ya da aklınıza güzel bir şeyi getirerek trafik karmaşından çıkana kadar beyninizi olumlu bir şey ile oyalarsınız. Tercih sizin. Trafikte kaybedeceğiniz zamanı önceden öngörebiliyorsanız yabancı dil cd’leri alıp dilinizi geliştirebilir, müzik dinleyebilirsiniz.

Eğer olumlu beklentiler içerisinde olursanız karşınıza çıkacak iyi fırsatları görebilirsiniz. “Neden hep olumlu düşünmeme rağmen başıma kötü şeyler geliyor?” diyebilirsiniz. Bence sabredin, olumlu bakmak konusunda ısrarcı olun.

Örneğin, yerde 10 kuruş bulursanız 10 kuruş daha fazla paranız olduğu için sevinin. 10 kuruş nedir ki diye küçümsemeyin. En son nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama “Sahip olmak istediğiniz şeyleri değil neye ihtiyacınız olduğunu düşünün, ne kadar şanslı olduğunu göreceksiniz.” diyordu ve haklıydı.

Yolunuzun üzerindeki bütün trafik ışıkları yeşil yanıyor ve trafik akıyor olacak. Sizi evde gülümseyerek karşılayan aileniz ile birlikte yemek yemenin keyfine varıp beraberce en sevdiğiniz tv dizisini seyredeceksiniz. Sizden zengini var mı?

Bu söylediklerim sizde Polyanna’cılık oynadığımı düşündürtebilir. Fakat iyinin ve iyiliğin iyi sonuçlar doğuracağına gerçekten inanıyorum.

Bir diğer konu ise günlük rutininizi yıkmanız. Muhtemelen her gün aynı şeyleri yaparak gününüzü tamamlıyorsunuz. Aynı şeyleri yapmak aynı sonuçları doğurur. Günlük rutin hayatınızda bir şeyleri değiştirin, karıştırın, ekleyin ya da çıkartın.

Şansı etkileyen önemli konulardan birisi “çevrenizin olması”dır. Dünyadaki en kıymetli kaynak insandır. Eğer tanıdıklarınız ve çevreniz ne kadar çok olursa o kadar çok fırsata ve bilgiye erişebileceğinizi düşünebilirsiniz.

Çalışanların çok büyük bir kısmı bir diğerinin referansı ile çalışmaktadır. Bir çok insan arkadaşlarının tanıştırdığı insanlarla evlenmiştir. Bir çok insan arkadaşlarının önerdiği kitabı ya da sinemayı tercih eder. İhtiyacınız olduğunda çevreniz kadar destek bulursunuz.

İyi Bir Fikrim Var Ama…

Gün içinde çeşitli fikirler ya da kafamızın içindeki sorulara ilişkin çözümler gelir aklımıza. Bazen gördüğümüz, duyduğunuz bir şey hiç alakası olmayan fikirler getirirler aklımıza.

Bazı problemlerin çözümünde ya da yeni ürün, proje fikirlerinin bulunması için beyin fırtınası toplantıları yapılır. Bu toplantılarda herkesin özgürce amaca yönelik görüşleri alınır ve amaca yönelik çözümlerin çıkması beklenir.

Bende bu tip toplantılara çok katıldım ve organize ettim. Çoğu zaman oldukça işe yaradılar. Hatta bu konudaki daha ileri bir yöntem olan “Arama toplantıları”na da katıldım. Gerçekten işe yarayan, farklı olan ve etkileyici bir çok fikri bu tip programlı “olmayan” ortamlarda yakalamışımdır.

İnsan beyni öyle muazzam ki bazen araba kullanırken, bazen TV seyrederken size çeşitli alternatifler sunuyor, çözümler bulduruyor.

Fakat şöyle bir sıkıntı yaşıyordum: Aklıma gelen fikir, çözüm, her neyse asansörde geldiyse ya da araba sürerken geldiğinde onu unutmamak için inanılmaz bir gayret sarf ediyordum. Bir çok fikri bu konuda organize olmadığım için unuttum. Sonra kendimce çözümler geliştirdim. Sizlerle paylaşmak istiyorum;

1- Her zaman bir küçük not defteri vb. not alabileceğim bir şeyi yanımda taşıyorum.

2- Normal kalemler büyük geldiği için taşınabilir küçük kalemlerim var.

3- Aklıma bir fikir geldiğinde hafıza güvenmiyorum ve hemen not alıyorum.  Saçma yada mantıklı olmasını umursamıyorum. Not alırken neyle ilgili olduğu vb. yazıp, tarih ekliyorum. Yazdığımda beynim rahatlıyor.

4- Özellikle araba kullanırken telefonumun ses kaydını kullanıyorum. Böylece dikkatimi dağıtmadan ve trafikte tehlike yaratmadan aklıma gelenleri  not alabiliyorum.

5- Yazdığım ya da kaydettiğim notları en kısa sürede değerlendiriyorum. Bekletirse soğuyorlar ve işe yaramayabiliyorlar.

6- Okuduğum kitabın yanında mutlaka bir not defteri, boş kağıt parçası ve kalem oluyor.

7- Bazen aklıma iyi bir fikir geldiğinde peşi sıra diğer fikirlerde gelmeye başlıyor. Bu yüzden asıl konuya sadık kalmaya ve ihtiyacım olan en önemli fikre odaklanmaya çalışıyorum.

8- Not aldığım fikirleri saklıyorum ve durumlarını (saçma, yapayım, ertele, seneye düşün vb.) yazıyorum.

9- Bazı fikirler gelecekte önemli hale gelebileceği için 3-6 ayda bir kayıtlarımın üzerinden geçiyorum.

Eğer aynı anda birçok şeyi düşünmek, yönetmek, organize etmek ve doğru çözümler bulmak gibi yoğun bir hayatınız varsa fikirleriniz çok kıymetlidir. Fikirlerimizin değerini bilmemiz ve mutlaka onlara sahip çıkacak yöntemler geliştirmemiz gerekiyor.

İş Ararken Pozitif Olmak

Kriz dönemleri, yeni mezun ya da iş arayanlar için iş bulmanın normalden daha da zor olduğu dönemlerdir. Böyle zamanlarda iş aramak hem zor hem de moral bozucu olabilir. Moralinizi yüksek tutmak ve pozitif olmak zorundasınız.

İş ararken pozitif olmak, yapmanız gerekenleri (özgeçmiş yazmak, iş görüşmelerine hazırlanmak vb.) daha doğru gerçekleştirmenizi sağlar.

Pozitif olmak, heyecanlı ve motive olmak demektir. Kendinize inanmanız ve kendiniz için doğru olanı yapma konusunda asla pes etmemeniz gerekir. Kendinize ve iş bulacağınıza inanmıyorsanız bulamanız zordur.

Ne yapmanız lazım:

1. Daha fazla yere özgeçmişinizi gönderin. Gazete ilanlarına bakarak sadece sizinle ilgili pozisyonlara bakıp özgeçmiş göndermeyin. Çalışmak istediğiniz firmalara iyi bir kapak yazısı ile özgeçmişinizi gönderin. Daha fazla yer, daha fazla iş görüşmesi ve dolayısıyla daha fazla iş imkanı demektir.

2. Başkalarına destek olun. Her ne kadar kendinize iş bakıyorsanız da karşılaştığınız fakat size uygun olmayan fırsatları çevrenizdekilerle paylaşın. Başkalarına yardım etmek sizin pozitif tarafınızı güçlendirecektir.

3. Başkalarının tecrübelerini öğrenin. İş arama süreci “yalnız” bir süreçtir. Tanıdıklarınızın nasıl iş bulduklarını, rahatlamak ya da pozitif kalmak için neler yaptıklarını öğrenin. Hangi işlerde neler yapıldığını, sizin için alternatif olabilecek diğer işleri inceleyin. Sizi mutlu edecek başka işlerde olabileceğini unutmayın.

4. Ne iş olsa yaparım doğru değil.
Her ne kadar paraya ihtiyacınız olsa da olabildiğince erken ve doğru şekilde iş aramaya başlarsanız, firmaların gibi sizin de firmaları seçme şansınız olacaktır. Yanlış iş arama ya da başka sebeplerle çok vakit kaybetmişseniz birden tüm sınırlarınızı ortanda kaldırıp “ne olursa yaparım” noktasına gelmemeye, başkalarının da gelmemesi için doğru uyarıları yapmaya çalışın.

5. Gülümseyin. Sevdiğiniz müzikleri, aile fotoğraflarını, filmleri izleyin. Sevdiğiniz şeyleri yaparak önce kendinizi gülümsetin. Gülmenin psikolojik olumlu etkisini iş ararken hissedeceksiniz.

6. Pozitif insanlarla birlikte olun. Pozitif ya da negatif enerji bulaşıcıdır. Bu yüzden pozitif insanlarla bir arada olmak sizi de pozitif yapacaktır.

7. İş bulmak istediğiniz alandaki iyilerle konuşun.
Eğer iş aradığınız alanda uzman  birilerini bulabilirseniz onlar size o konuda nasıl iş bulunabileceği konusunda yardımcı olabilirler. En azından sizin ayaklarınızın yere basmasını ve doğru yaklaşmanızı sağlarlar. Doğru ve erişebilir hedefler koymanıza yardımcı olurlar.

8. Kendinizi güncel tutun. İş bulamamak, durmak anlamına gelmez. Siz yine kendi konunuzla ilgili makaleleri, kitapları okumaya devam edin ve kendinizi güncel ve taze tutun.

9. Kabul edilmemenizin sebebi kişisel değildir.
Bir işe kabul edilmemeniz sebebi  firmanın beklentilerine uygun olmamanız anlamına gelmektedir. Siz, sahip olduğunuz bilgi ve becerilere ihtiyaç duyan bir firmada işe gireceksiniz unutmayın.

Dikkat etmeniz gerekenler;

1-    Asla ve asla özgeçmişinizde yanlış bilgi vermeyin.
2-    Dış görünüşünüze özen gösterin. Bu sizin işe ve kendinize verdiğiniz önemi  gösterir.

Bir İşyerinde Kimler Yükselebilir?

Torpili olan, patronun sevdiği, dalavereci vb. insanların şirketlerde yüksel(ebil)diğini söyleyebilirsiniz ama profesyonel anlamda yükselmek için nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilmek gerekiyor. “Her şeyim tamam, neden yükselemiyorum?” diyenlere belki bir mesaj olacak bu yazı.

Bakalım neler gerekiyormuş;

  • Yazılı İletişim – “Okumayanlar iyi yazamazlar”, kitap okumak güzel yazı yazmanın anahtarıdır düşüncemi eğitimlerime katılanlarla tartışırım. Eğer bir yazı, e-posta vb. yazacaksanız öncesinde iyice düşünüp tasarlamalı, gramer hatalarına yer vermemeli (bazen çok hızlı yazmaktan benim en sık yaptığım hatadır, -de ve -da’ları unutmayalım:) ve mutlaka yazdıktan sonra okuyup, kontrol etmeyi alışkanlık haline getirmek gerekiyor.
  • Sözlü İletişim – Tek kişiye veya 100 kişiye konuştuğunuzda aynı netlikte ve açıklıkta olmanız gerekir. Sakın “ıııııı” lamayın. Spesifik jargonları özellikle işinize ait olanları kullanmamaya gayret edin. Internet teknolojisinden uzak birine “100 MB çıkış gücümüz var” derseniz yüzünüze şaşkın şaşkın bakacaktır. Anlaşılır olmak iletişimin en önemli unsurudur. 6 ay Amerika’da kalıp Türkçesini unutanlar (hatta Amerikan şirketinde çalıştığı için Türk gibi davranmayı unutanlar) gibi güzel Türkçemizi zedelemeyelim.  Aynanın karşısında konuşup, nasıl göründüğünüze bakmanızı öneririm.
  • Kendi kendine başlayan olmak – Size verilen işleri erken ve en iyi şekilde bitirmeye çalışmalısınız. Verilen işi sadece size söylendiği kadarıyla yapıp, fark etmenize rağmen söylenmemiş tarafları dışarıda bırakırsanız, iyi niyetinizden şüphe duyulabilir. İşlerin doğurduğu işleri fark ettiğinizde sahiplenip, yapmalısınız. Yöneticiler “durumdan görev çıkaran” çalışanları severler.
  • Kaliteli iş yapmak – Örneğin, hemşire iğne yapacağı zaman ona nasıl yapması gerektiğini söyleyemezsiniz. Aynı hemşire sizin canınızı yakabilir, hiç hissettirmeden yapabilir. Sadece iğne yapmak değil nasıl yapıldığı da önemlidir. İşinizi kaliteli ve doğru yapmanız gerekir.
  • İyi Dinleyici Olmak – Her zaman kulaklarınız açık olsun. Karşınızdakileri dinlemeniz önemlidir, dinler gibi yapmak değil. Dinlediğiniz şeyleri değerlendirin, anlamadığınızı sorun. İyi dinleyip dinlemediğinizi anlamanın yolu ve anladığınızı geri ifade etmeye çalışmaktır. Askeriyedeki emir tekrarı gibi.
  • Dedikodu yapmayın – Türkiye’de çok zor biliyorum ama dedikodu yapan “çok konuşan” damgası yer. “Ketumluk” çoğu zaman en iyisidir. Dinleyin ama bunları başkalarına anlatmayın.
  • Nasıl davranacağını bilmek – Toplantılarda, işyerinde, müşteri ve patronla görüşmelerinizdeki tavrınız çok önemlidir. Kime nasıl davranacağınızı iyi bilmeniz gerekir.
  • Sözünü Tutmak – Mutlaka ve mutlaka verdiğiniz sözleri tutun. Tutamadığınızda mutlaka nedenini açıklayın. Tutamayacağınız sözleri asla vermeyin ve yapamayacağınız işlerin üzerine “ben yaparım” diye atlamayın.
  • Dürüst olmak – İnsanlara dürüst yaklaştığınızda size güvenirler. Size karşı “bu içten pazarlıklı, bunun kafasında başka şeyler var” düşüncesi olursa bir yere varamazsınız. Güvenilirliğiniz en büyük sermayenizdir ve güvensizlik yaratırsanız bu beyaz kağıda düşen mürekkep gibi asla silinmez.
  • İşbirliği yapmak – Çalışma arkadaşlarınızla işbirliği yapın. Çalışılması kolay biri tercih edilen biri demektir.
  • Bilginizi artırın – Bilmediğiniz konularda konuşmayın, atıp tutmayın. Kendi sorumluluk alanınızla ilgili olarak kurum içi dinamiklere ve işinize hakim olmanız gerekiyor. Her konuda uzman olamayacağınızı unutmayın, kendi konunuzda açıklayıcı ve bilgi verici olmalısınız.
  • Çevik olmak – İyi liderler edindikleri bilgiyi hızlıca analiz eder, karar alır ve harekete geçerler.
  • Dakik olmak – Geç kalmak, zamanınızı iyi yönetemediğinizi gösterir. İşlerinizi “erken” bitirmeye çalışın. Bitirdiğiniz işleri, erken bitti diye bekletmeyin. Erken bitirirsem daha erken isterler önyargısıyla, çalışmayın.
  • İmaj önemlidir – İlk görüşte bırakılan imaj çok önemlidir. Düzgün ve temiz, duruma ve yere göre giyinmek, bakımlı görünmek önemlidir. İşiniz her ne olursa olsun kendinize bakmanız gerekir.
  • Kalıplarınızdan çıkın – Farklı insanlarla görüşmeler yapın, bakış açılarını dinleyin. Herkesle rahat iletişime geçebilmeniz önemlidir.
  • İşi öğrenin – Şirketinizin vizyonunu, misyonunu, hedeflerini ve stratejilerini, şirketinizin nelere ihtiyaç duyduğunu öğrenin. Raporlar ve istatistiklerle sektörün, şirketin durumunu inceleyin. Böylelikle müşteri gibi empati kurabilirsiniz.
  • Empati – Her hareket ve söyleminizi etkilenen herkesin bakış açıları ile değerlendirmeye çalışın.
  • Ağlak olmayın – Olağanüstü durumları olağan algılayarak doğru aksiyonları alabilmeniz, kontrolü elinizde tutmanız gerekir. Bir kriz anında “ağlamak, ağıt yakmak” ne sizi ne de şirketi kurtarmaz.
  • Kritik Düşünce – Hem ormanı hem de ağaçları görebilmeniz gerekiyor. Herhangi bir talep geldiğinde ya da durumla karşılaştığınızda ortaya çıkarabileceği sonuçları ve etkilerini analiz edebilmeniz gerekir.
  • Kendiniz olun – Gerçek olmayan, sahte olanları diğerleri hemen fark eder. Alçakgönüllülük bir meziyettir, ukalalık ise hiç istenmeyen bir şey. Kendiniz olun yeter.
  • Sonraki aşamaya geçmek – Yaptığınız işin sonraki aşamasını yine siz sahiplenin. Birilerinin söylemesini, beklemeyin. Gerekeni yapın.
  • İyi davranmak – Herkese iyi davranın. Kiminle, ne zaman, nerede, ne için karşılaşacağınız belli olmaz. Size davranılmasını beklediğiniz şekilde diğer insanlara davranın.
  • Dünya küçüktür unutmayın – Kelimeler çok hızlı seyahat ederler, insanların hafızaları güçlüdür, iyi şeyler ödüllendirilir ancak kötülük ya da aşağılamalar asla unutulmaz. Sakın düşman edinmeyin ve köprüleri yakmayın. O insanların tekrar hayatınıza nerede gireceğini bilemezsiniz.
  • İçten olun – İyi niyetiniz ve içtenliğiniz sizi güvenilir kılar.
  • Nedenini sormaktan korkmayın – Sadece “Bu işi daha iyi yapabilmek için daha iyi anlamak istiyorum, yaptığımı daha iyi anlamam için gerekli bilgileri bana verebilir misiniz?” sorusu yeterli olur.

Eminim sizlerin başka önerileri olacaktır, paylaşırsanız sevinirim.

Ne Kadar Yaratıcısınız?

Yaratıcılık sadece işte değil evde, okulda, sokakta ve her yerde düşünülmesi gereken bir konu. Problem çözmek, ihtiyacı gidermek veya istenileni yapmak için hepimiz yaratıcılığımızı kullanmamız gerekiyor. Yaratıcılık konusunda o kadar çok araştırma var ki kimi doğuştan, kimi mecburiyetten kimi ise ihtiyaçtan kaynaklanan bir şey olduğunu savunuyor.

Yaratıcı insanlar için ortak özellikler belirlemişler. Derlemeye çalıştığımda uzun bir liste çıktı;

  • Hassas – Problemlerin farkındalar.
  • Para ile motive olmama – Parayı temel ihtiyaç görüp asıl önemli olanın yeni bir şeyler ortaya koymak ya da bir şeyleri başarmak olduğunu düşünüyorlar.
  • Kendi kaderlerini çizerler – Bir amaçları ve hedefleri olduğunu düşünüp bunu gerçekleştirmek için tüm becerilerini seferber ediyorlar.
  • Uyumludurlar – İnsanlarla, ihtiyaç ve beklentileri ile uyumludurlar. 
  • Belirsizliklere toleransları vardır – Yaratıcı insanlar aynı anda birden fazla alternatifi değerlendirir, diğerlerinin görüşlerine önem verirler. Belirsizlik onlar için alternatifleri bulmak ve görmek için bir fırsattır.
  • Araştırmacıdırlar – Hem hislerine güvenirler hem de araştırırlar.
  • Dünyayı farklı algılarlar – Onların bir çok konuda duyuları farklı çalışır. Farklı görür, duyar, hissederler. Farklı açılardan dünyaya bakmak beyinlerini sonsuz olasılıklara açmalarını sağlar.
  • Olasılıkları görürler – Yaratıcı olmadığını düşünenler mevcut sınırlar ve imkanlar dahilinde davranmayı tercih ederler. Yaratıcılar her türlü olasılığı değerlendirir, limitleri zorlarlar.
  • Soru sorarlar – Soru sormak doğalarından gelir çünkü meraklıdırlar.
  • Sentezlerler – Gerekli ve gereksizi ayırabilir, büyük resmi görmeye çalışırlar. 
  • Fantaziye yatkındırlar – Yaratıcı insanların kendi hayal dünyaları vardır. Hayal ile gerçek arasındaki bağlantıyı keşfetmeye çalışırlar.
  • Esnektirler – Fikirlerle uğraşan yaratıcı insanlar esnektirler. Olaylara farklı açılardan bakıp farklı yanıtlar bulmaya çalışırlar.
  • Rahattırlar – En kolay ve hızlı çözüme doğru giderler, kendilerini kasmazlar.
  • Hayal güçleri yüksektir – Deneyimlemek ya da geliştirebilmek için hayal güçlerini kullanırlar.
  • Sezgileri güçlüdür – Cevapları görebilirler, problemleri oldukça hızlı fark edebilirler.
  • Orijinaldirler – Orijinallik onlar için itici güçtür.
  • Beceriklidirler – Alışılmadığı yaparlar, çözülememiş problemleri çözerler, daha önce düşünülmemişi düşünürler.
  • Enerjiktirler – Her fırsat, problem ve yeni fikir yaratıcı insanlar için heyecanlanma unsurudur. Bu tip durumlarda enerjileri maksimum olur.
  • Mizah anlayışları vardır – Yaratıcılık ve mizah paralel unsurlardır. Yaratıcı olmayanların iyi espiri yapamayacağı söyleniyor.
  • Kendilerini gerçekleştirmişlerdir – Bulundukları ortamlarda kendi varlıklarını kabul ettirmiş insanlardır.
  • İç disiplinleri vardır – Bazen çok dağınık ve dalgın görünmelerine rağmen kendi iç disiplinlerine sahiptirler. Kendi dağınıklıklarında aradıklarını anında bulabilirler. Yaratıcı olmayanların düzenli ve disiplinli yaklaşımlarına direnç gösterirler.
  • Kendilerini yetiştirirler – Kendi yetenek ve becerilerinin farkında olarak benim “altın bilezik” dediğim farklı sanat ve becerileri edinirler. Yemek yapan biriyle sohbet ederken bir yandan nasıl yaptığını izler ve öğrenirler.
  • Özel ilgi alanları vardır – Eski araba koleksiyonu yapmak, aikido yapmak ya da eski kitap koleksiyonculuğu vb enteresan hobileri olur. Enerjilerinin bir kısmını bu hobilerinde iyi olmak için harcarlar.
  • Kalıplardan uzaktırlar – Mevcut kurallar ve normlardan farklı düşünürler. Bu yüzden çoğu zaman bulundukları ortamda değişik ya da sıra dışı diye tanımlanabilirler.
  • Meraklıdırlar – Alice Harikalar Diyarında kitabındaki Alice gibi tavşanın adından mağaraya dalarlar. 
  • Açık fikirlidirler – Her türlü olasılık ve yanıta karşı açıktırlar.
  • Bağımsızdırlar – Bağımsızlık onların yaratıcı fikirlerini açığa çıkarır.
  • Eleştiricidirler – Her şeye açıktırlar ve her şeyi deneyebilirler, yaptıkları her şeyi daha iyiye erişmek için eleştirirler.
  • Mevcudu kabullenmezler – Olanı kabullenirsen yaratıcılığa gerek kalmaz.
  • Kendilerinden emindirler – Hata yapmak güvenlerini kaybettirmez. Edison gibi düşünüp yaşanan hataların başarının anahtarı olduğunu düşünürler.
  • Risk alırlar – Çözüme giden yolda risk almaktan çekinmezler.
  • İnatçıdırlar – Charles Goodyear (mevcut tekerlek teknolojisini bulan) ve Chester Carlson (fotokopiyi bulan, Xerox’ın kurucusu) en iyi örneklerdir. İnandıkları konularda 30 yıl uğraşmışlardır.

Yöneticiniz “Ali Cengiz Oyunu” yapıyorsa

Bazen yöneticiler, çeşitli oyunlar oynarlar. Bu oyunlar projeleri ya da kişilerin kariyerini sabote etmek için olabilirler. Bu tip bir durumdan nasıl kurtulursunuz?

Belki televizyonda seyretmişsinizdir belki de kendiniz oynamışsınızdır. Bir piknik oyunu vardır: Önce çift olursunuz, sonra ayaklarınızı birbirine bağlarsınız ve koşma yarışı yaparsınız. Oldukça komik görüntüler çıkar ortaya.

Buna benzer yarışmalar pikniklerde eğlenceli ama iş ortamlarında tehlikelidir.  Birlikte hata yapma olasılığı yüksek bir çift, kasıtlı olarak bir araya getirilmiştir. Örneğin eski bir çatışmayı tekrar su yüzüne çıkarmak, kimin yetkili olduğunu özellikle belirsiz bırakmak, organizasyonel tansiyonu yükseltmek, prim için çekişme yaratmak vb. sayılabilir. Yönetici, elindeki gücü akıllıca kullanarak ya projeyi sabote etmeye çalışır ya da bu kişilerin kariyerini.

Bu tip yarışlarda genellikle başarıdan tüm yarışmacılar sorumlu tutulurlar. Böylelikle çatışarak zorla başarıya ulaşılması beklenir. 

Bundan yıllar önce, hiç hoşlanmadığım ve başarısız olduğunu bildiğim bir kişi zorla ekibime verilmiş ve işbirliği yapmam istenmişti. O kişiyi benim ekibime atayan üst yöneticinin bakış açısı şuydu: “Eğer sevmediğim kişilerle çalışmak zorunda bırakılıyorsam, başkalarını aynı durumda görmekten memnun olurum”. Özellikle başarınız yöneticinizin başarısını gölgelemeye yetecek ölçüdeyse daha tetikleyici bir ortam oluşuyor.

Diyelim ki böyle bir duruma düştünüz ne yapacaksınız?

Diğer yarışmacı ile durumu değerlendirin

Zor durumu birlikte yaşamak zorunda kaldığınız kişi ile bu durumu masaya yatırmalı ve konuşmalısınız. Eğer sizleri zor durumda bırakmak için, birileri sizi bir araya getirmişse bunu tersine çevirebilirsiniz.

Durumunuz ile ilgili hem fikir olun

Sizi bu şekilde bir araya getiren kasıtlı yaptıysa ya işinizi bozmak ya da kariyerinizde yara açmak istiyordur. Eğer bilerek yapmadıysa bu durumu nasıl lehinize çevirebileceğinize ortaklaşa karar verin. Önemli olan gerçekte neyin olup bittiği konusunda karşılıklı hem fikir olmanızdır.

Yardım isteyin

Eğer siz çözemiyorsanız yardım isteyin. Sizi bu duruma getiren yöneticinizin üzerindeki bir yönetici ya da etkili başka biri size yardım edebilir. Kasıtlı olarak kötü duruma düşürüldüğünüzü hissettiğinizde bir başka yöneticiden destek istemek gayri ahlaki değildir.

Diğer olasılıkları değerlendirin

Eğer bir şeylerde anlaşmıyor ve olumlu bir gelişme sağlayamıyorsanız profesyonel olun. Sizin yaptığınız işin kasıtlı sabote edilmesi ya da kariyerinizin kasıtlı olarak zarar görmesi yerine iş değişikliği daha iyi bir çözüm olabilir. Pes edin demiyorum ama başarısız olmaktansa başarılı olacağınız başka bir departmana geçmek ya da iş değiştirmek alternatifi iyi bir çözüm olabilir.

Özellikle büyük organizasyonlarda, yaşı geçkin yöneticiler pozisyonlarını koruyabilmek için tecrübelerine ve zekalarına dayanarak bu tipte taktikler geliştirebiliyorlar. “Herkes kendince haklıdır” a inanmıyorum ve “Ali Cengiz oyunlarının” bir sonuç vermeyeceğini düşünüyorum.

Duygular Çemberi

Duygular Çemberi, Robert Plutchik tarafından 1980 yılında geliştirilmiş bir duyguları sınıflandırma ve görselleştirme aracıdır. Çember 8 temel duyguyu ve bu duyguların farklı yoğunluklarını gösterir.

Temel duygular şunlardır:

  • Sevinç: Mutluluk, coşku, heyecan gibi duyguları içerir.
  • Güven: Sevgi, şefkat, yakınlık gibi duyguları içerir.
  • Korku: Tehlike, tehdit, endişe gibi duyguları içerir.
  • Şaşkınlık: Sürpriz, merak, şaşkınlık gibi duyguları içerir.
  • Üzüntü: Keder, kayıp, hayal kırıklığı gibi duyguları içerir.
  • Tiksinme: İğrenme, tiksinti, nefret gibi duyguları içerir.
  • Öfke: Gazap, kızgınlık, öfke gibi duyguları içerir.
  • Beklenti: Umut, heyecan, beklenti gibi duyguları içerir.

Her bir temel duygunun üç farklı yoğunluğu vardır:

  • Hafif: En temel ve hafif hali. Örneğin, sevinç için hafiflik, sükunettir.
  • Orta: Temel duygunun en net hali. Örneğin, sevinç için mutluluktur.
  • Yoğun: En yoğun ve aşırı hali. Örneğin, sevinç için coşku, heyecandır.

Duygular Çemberi’nde temel duygular çemberin merkezinde yer alır. Her bir temel duygunun karşısında, o duygunun zıt duygusu bulunur. Örneğin, sevincin karşısında üzüntü, güvenin karşısında korku gibi. Temel duyguların arasında yer alan duygular ise, farklı temel duyguların karışımından oluşur. Örneğin, sevgi (güven ve sevinç karışımı), endişe (korku ve beklenti karışımı) gibi.

Yukarıdaki resimde, her bir duygunun karşısında o duyguyu ifade eden kelimeler de yer alır. Bu kelimeler, o duygunun farklı yoğunluklarını da yansıtır. Örneğin, sevinç için “mutlu”, “coşkulu”, “heyecanlı” gibi kelimeler kullanılır.

Duygular Çemberi, duygularımızı daha iyi anlamamıza ve ifade etmemize yardımcı olabilir. Ayrıca, duygularımızın nasıl birbiriyle ilişkili olduğunu ve nasıl değiştiğini de görmemizi sağlar.

Duygular Çemberi’ni kullanmanın bazı faydaları şunlardır:

  • Duygularımızı daha iyi anlamamızı sağlar.
  • Duygularımızı daha iyi ifade etmemizi sağlar.
  • Duygularımızın nasıl birbiriyle ilişkili olduğunu görmemizi sağlar.
  • Duygularımızın nasıl değiştiğini görmemizi sağlar.
  • Duygularımızı yönetmeyi öğrenmemize yardımcı olabilir.
  • Kendimizle ve başkalarıyla daha iyi iletişim kurmamızı sağlayabilir.

Duygular Çemberi, psikologlar, terapistler, eğitimciler ve ebeveynler tarafından kullanılan bir araçtır. Ayrıca, duygularıyla ilgili zorluk yaşayan kişiler tarafından da kullanılabilir.

Duygular Çemberi hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, şu kaynaklara başvurabilirsiniz:

Türkçe eğitimler

İngilizce eğitimler

Nereden biliyorsun?

Aslını bilmediğiniz ve bilemeyeceğiniz bir şeye inanıyorsanız sonuçlarını istediğiniz gibi uydurabilirsiniz.

Halbuki işinizi doğru yapabilmek için harcanan efor olsun, kullanılan malzeme olsun, yapılan işler olsun doğru bilgilere ihtiyacınız vardır. Tahmin ya da olması gerekenler işinize yaramaz. Fakat insan kendini “akıl okumaktan” kolay kolay kurtaramaz. Benimde sık sık yaptığım bir hata şudur: Özellikle kendimi çok deneyimli yada bilgili bulduğum konularda “akıl okuyup” ve hatta bundan çoğunlukla emin olarak davranmamdır”

Mutlaka en azından bir kez “Senin ne düşündüğünü biliyorum?” demişsinizdir. Aslında bilme ihtimaliniz vardır. Normal zamanlarda kendimizin gerçekten ne düşündüğünü bilebiliyor muyuz onu düşünmek lazım.

Öte yandan “akıl okuma” konusunda kelimeleri ve dilimizi çok kurnazca kullanıyoruz. Şimdi size bir borsa haberi yazayım:

“Son gelişmeler sonucunda hisse senetleri ekonomi otoritelerinin düşüncelerinin aksine yükselirken faiz oranlarında da beklenen düzeyin altına inilmesi iyi kar oranlarının yakalanmasının yolunu açtı. “

Burada hangi ekonomi otoritelerine danışıldığı belli değil, faizlere ilişkin beklenti düzeyi çok belirsiz. Bunu yazan burada kar oranlarının yakalanmasını sadece tahmin etmesine rağmen “kesinmiş” gibi belirtiyor.

Akıl okuma cümleleri genellikle şöyle başlar:

  • Bunu yapmanın gerçek sebebi şu,
  • Böyle söylüyorsun çünkü,
  • Sen olsan şöyle derdin,
  • Ne demek istediğimi biliyorsun,
  • Şu olmasaydı sen asla böyle yapmazdın.

Önemli olan “Nerden biliyorsun?” sorusuna cevap verip, veremeyeceğinizdir. Bu yüzden eğer “akıl okumaya” dayalı bir cümle kuruyorsanız bunun sorgulanabileceğini unutmayın. Sorgulandığında yanıt veremediğinizde kötü duruma düşersiniz.

Örneğin:

  • Müşterilerimiz böyle bir özellik istemedi, biz onlar için en iyi olanı biliriz.
  • Onlar her zaman bütçeyi şişirirler, ben en iyisi %30 keseyim.
  • Onlar her zaman bütçeyi keserler, ben en iyi %30 artırayım.
  • Mühendisler bir arada çalışmayı sevmezler. Bu yüzden ya bir arada çalışın diyelim yada hemen gönderelim.

Şimdi etrafınızı daha dikkatli inceleyin. Hem sizin hem de yanınızdakilerin sürekli bir “akıl okuma” peşinde olduklarını göreceksiniz. Benim uyaracağım en önemli nokta bazı şeyleri kuruntu haline getirip sürekli kendinize tekrarlarsanız bir süre sonra gerçekmiş gibi düşünmeye başlarsınız. En yıkıcı ve zarar verende budur.

Sakın bu yalanları söylemeyin!

Yöneticilik yaptığım yıllarda önüme getirilen projeleri ya da girişimcileri değerlendirmem gereken onlarca toplantıya katıldım. Girişimcilerin hazırladıkları sunumları izledim, onları dinledim.

Her ne kadar her girişimci kendine özgün söylemler getirmeye çalışsa bile maalesef hemen hemen hepsi AYNIYDI. Yeni bir proje hazırlayıp bunu satmayı/pazarlamayı düşünenler bu yazımı mutlaka okusunlar. Böyle bir süreçte tanıdığı olanlar varsa uyarsınlar.

Eğer burada bahsedeceğim yalanlar deşifre olursa en azından daha yaratıcı malzemeler toplanacaktır sanıyorum! Yani amacım yaratıcılığı tetiklemek 🙂

1- “Bizim projeksiyonlarımız çok sade, gösterişsiz.” Bir girişimcinin projeksiyonu asla sade ve gösterişsiz olamaz. Ben hiç bir yatırımcının en düşük projeksiyonunu tutturup para kazandığını görmedim. Şöyle düşünmeniz lazım “çok düşük projeksiyon hiç ilgi çekmez, çok yüksek projeksiyon hayal gördüğümü düşündürür.” Ben anlatılan her projenin söylenen bitiş süresine en az bir o kadar süre daha ekleyip maliyetini 2 katı olarak düşünürdüm.

2- “(Büyük Araştırma Firması)nın dediğine göre Pazar 2030 yılında 50 milyar dolar olacak.” Her girişimci mutlaka birkaç sayfa pazar durumunu anlatan slayt hazırlar ve bu gelecek yıllarda milyonlarca dolarlık büyümeleri gösterir. Özellikle yatırımcılar bu tip sayılara asla güvenmezler. Çünkü her gün aynı konuda farklı sayılar duyarlar. Büyük danışman firmaların pazar kestirimlerini sunuma alarak etkilemeye çalışmayın.

3- “(Büyük bir firma) ile yakın gelecekte büyük bir anlaşma imzalayacağız.” %99 böyle bir anlaşma olmayacaktır. Zaten haftalardır bekliyordur ya da o firma ile yapılan bir görüşmede pozitif bir tepki alınmıştır. Halbuki siz bu konuda ne olduğunu sorduğunuzda ya o firmanın genel müdürü ayrılmıştır ya da firma batmıştır. Eğer illaki bu kartı oynayacaksanız anlaşmayı imzalayana kadar sabredin.

4- “Kilit personel bize katılmak için yatırım yapılmasını bekliyor.” Hiç bir yatırımcı, kilit personelin kapıda beklediğine inanmayacaktır. Eğer bu kilit kişiler hazırsa toplantı sonrasında hemen görüşmek isteyen yatırımcı ile karşılaşabilirsiniz.

5- “Bizim yaptığımızı bizden başka yapan yok.” Çok aptalca bir yalan. İki olasılık var: eğer başkası yoksa pazar yok demektir ya da girişimcinin en azından Google’da arama yapsa göreceği bir rakibi mutlaka vardır. Bir pazarda tek olmak veya pazar hakkında bilgi sahibi olmamak yatırımı tehlikeye atar. Eğer çok iyi bir fikriniz varsa en az 5 firma daha yapıyordur, fikriniz mükemmel ise en az 15 firma.

6- “Bizim yaptığımızı başkası yapamaz.” Bu yukarıda bahsettiğimden daha da kötüsü “kendini beğenmişliktir.” Ortalama olarak 90 gün içerisinde bir proje kopyalanır ve yayılır. Dünya büyük ve sizin kadar akıllı bir sürü insan var. Kendini bir konuda monopol olarak gören bir girişimci ciddi bir komedyendir. Ben bir konuda biz tekiz diyen bir firmadan bir gün sonra aynı işi yapan bir başka firma ile görüşme yapmıştım.

7- “Sizin dışınızda bizimle görüşmeyi bekleyen başka yatırımcılar var.” İyi haber: Bu yatırımcı vazgeçilmez değil. Kötü haber: Siz de vazgeçilmez değilsiniz. Çok sevdiğim bir söz: Asla makineli tüfekle rus ruleti oynama. Eğer birden fazla alıcı varsa alıcılar tedirgin olurlar çünkü fiyatın yükseleceğini düşünürler. Durduk yerde kıtlık hissi yaratmayın.

8- “Rakip korkulmayacak kadar kötü.” Kendi uçağı ve yatı olan büyük girişimci ile genç ve parasız girişimci kendini kıyaslamamalıdır. Büyük firmalarla rekabet zor iştir. Bunu yatırımcılar ya annemin dediği gibi “yalancı kabadayılık” yada “cahil cesareti” olarak kabul ederler.

9- “Bizim kendini ispatlamış bir yönetim ekibimiz var.” Yatırımcı için kendini ispatlamış demek yatırımcısına milyon dolarlar kazandırmış olan demektir. Böyle diyen girişimci ya para istemeyecektir ya da bu iddiasına sahip çıkmayacaktır. En iyi strateji ya ortalama sektör tecrübesi olduğunu söylemek ya da başarmak için elinden geleni yapacağını söylemektir.

10- “Patentlerimiz bizi korur.” Sadece yaptığınız işin patentini almış olduğunuzu söylemeniz yeterlidir. Eğer çok tekrar ederseniz sizin kendiniz korumak için bir çok patent aldığınız düşünülebilir. Patent yeterince güçlü bir koruyucu değildir.

11- “Pazarın %1’ini alsak bize yeter.” Burada pazar 50 milyar dolar %1 alsak 500 milyon USD demek oluyor bu. Bir kere hiçbir yatırımcı sadece %1’i hedefleyen birine yatırım yapmaz.

Eğitim içerikleri ve detaylı bilgi;

  1. Portföy Yönetimi
  2. Proje Ölçütleri ve Ölçüt Yönetimi
  3. Projelerde Temel Performans Göstergeleri – KPI
  4. Proje Yönetimi Dokümanları ve Uygulamaları
  5. Projelerde Süre Kısaltma Teknikleri

Sipariş vermek için tıklayınız.